29 Ekim 2012 Pazartesi

Super Sunday: Blues vs Reds


EVERTON 2 - LIVERPOOL 2

Maç saatine kadar, maça dair en büyük soru işareti Fellaini'nin bu maça yetişip yetişemeyeceğiydi. Geçtiğimiz yıl oynanan üç karşılaşmayı da kaybeden Everton'ın, bu seriye son vermek için kullanabileceği en büyük kozlardandı kuşkusuz Belçikalı. Newcastle United ve Manchester United gibi ligin kalburüstü takımlarıyla oynadıkları maçlarda ortaya koyduğu hava hakimiyeti ve indirdiği bu toplarla pas trafiğini iyi yönlendirmesi, takımının oyun üstünlüğünü beraberinde getirmişti. Ancak bugün oyunun ilk 20 dakikalık bölümünde yedikleri 2 gol onlara kısa süreli bir şok yarattı. Bu transfer döneminde adı sık sık Manchester United ile anılan Baines'in talihsiz bir şekilde kendi kalesine attığı golden 5 dakika sonra, Suarez ile duran toptan gelen gole de engel olamayan Maviler'i çok zor bir 70 dakika bekliyordu.



Bu gollerden sonra David Moyes'in ekibi beklentilerin aksine maçtan kopmadı. Suarez'in golünden 2 dakika sonra Osman ile buldukları gol onların maça tutunmalarını sağladı. Bu dakikadan sonra orta sahada rakiplerine bariz bir üstünlük sağladılar. Nuri'nin orta sahadaki pasif oyunu Liverpool orta sahasının, Everton'a bu denli yenik düşmesinde başrolü oynadı. Farkı bire indirdikten sonra rüzgarı arkasına alan Maviler sol kanattan çok önemli ataklar geliştirdi. Baines ve sakatlanıp oyunu terk ettiği bölüme kadar Mirallas, Wisdom karşısında çok rahat bir oyun sergilediler. Glen Johnson'un sakatlığıyla forma şansı bulan genç İngiliz bu şansı hiç de iyi değerlendiremedi. Birçok pozisyonda Everton ataklarına engel olamadı. Brendan Rodgers'ın onu 70 dakika oyunda tutması ise ilginçti. Nitekim ikinci golü de o kanattan gelişen bir atak sonucu yediler. Fellaini'nin ortasında topu ağlara gönderen Naismith, erken geri dönüşü Goodison Park'a müjdeliyordu. 35. dakikada gelen bu golden sonra ilk yarı bitene kadar kurdukları baskıyla galibiyet golünü de bulabilirlerdi, ama olmadı.



Oyunun üstünlüğünü tamamen rakibine kaptıran Brendan Rodgers, ikinci yarıya iki değişiklikle birden başladı. Orta sahada yokları oynayan Nuri'nin yerine Shelvey'i oyuna sokan Kuzey İrlandalı menajer, Suso - Coates değişikli ile de Agger'i bir libero gibi kullanmayı planladı. David Moyes ise sakatlanan Mirallas'ın yerine Gueye'yi oyuna sokarak ikinci yarıya başladı.

Rodgers'ın değişiklikleri ile Liverpool biraz oyunu dengelemiş göründü. Ancak ligde bu sezon ilk kez forma şansı bulduğu Manchester City maçında çok iyi bir performans sergileyerek takımdaki yerini sağlamlaştıran Sterling'in etkisiz oyunu ve kritik tercih hataları girdikleri pozisyonları harcamalarına sebep oldu. Genç oyuncunun en büyük hatalarından biri de 32.dakikada Baines'e yaptığı ve ikinci sarı kartı gerektiren pozisyondu. Onun için iyi olansa hakemin bu sarı kartı es geçmesiydi. 50.dakikada ise Everton'ın sol kanattan geliştirdiği atakta Skrtel'in Baines'e yaptığı hareket penaltı tartışmalarını beraberinde getirdi. Her ne kadar Skrtel bu müdahaleyi top Baines'in ayağından çıktıktan sonra yapsa da Everton taraftarları penaltı bekledi. Ancak Marriner bu pozisyonda takdir hakkını Liverpool'dan yana kullandı. İkinci yarının geneline bakacak olursak, rakibin oyun üstünlüğünü kabul ederek kontrataklarla etkili olmaya çalışan bir Liverpool olduğunu söyleyebiliriz. Rodgers hiç kuşkusuz bu oyun düzeniyle, geriden gelerek rüzgarı arkasına alan Everton'ın planlarını bozmayı amaçladı. Bunda da ilk yarıya nazaran başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

Maça dair bahsetmek istediğim bir diğer nokta ise Jelavic'in performansıydı. Geçtiğimiz sezon devre arasında takıma katılan ve çok çabuk uyum sağlayan Hırvat golcü, Everton'daki belki de en kötü performansını dün sergiledi. Maç genelinde çok tutuktu ve gerek girdiği pozisyonlarda gerekse de pas tercihlerinde çok başarısızdı.



Maçın en çok konuşulan adamı ise yine Suarez'di. Sergilediği performans ile maçın adamı olan Uruguaylı oyuncu, ilk golden sonraki sevincinde de hakkında ''Hakemler ona dikkat etmeli, sürekli onları aldatmaya çalışıyor.'' diyen Moyes'e cevap veriyordu. Şüphesiz son dakikada attığı gol yan hakem tarafından iptal edilmese onun için daha unutulmaz bir gün olacaktı. Yan hakem bu pozisyonda golü ofsayt gerekçesiyle mi iptal etti, yoksa Coates'in topu Suarez'e indirirken Jagielka'ya bir faul yaptığını mı düşündü bilemiyorum. Kararı ofsayt gerekçesiyle verdiyse büyük bir yanlışa imza attı. Eğer Everton bu kararın akabinde topu hızlıca oyuna soktuktan sonra girdiği pozisyonda golü bulabilseydi, maç uzun yıllar unutulmayacak bir finale sahne olmuş olacaktı.

-BORA DORUK KARLIK


CHELSEA 2 - MANCHESTER UNITED 3

Premier Lig'in ilk iki sırasında yer alan iki takımın mücadelesinin nasıl bir futbola sahne olacağı bu hafta içindeki Şampiyonlar Ligi maçları ve geçen haftasonu oynadıkları lig maçları sayesinde az çok belliydi. İki takım da kadrolarındaki eksikler sebebiyle ve ileri uç oyuncularının form durumlarındaki yükseliş sayesinde izleyenlere son haftalarda oldukça gollü maçlar sergiliyorlardı. Uzun süredir Ferdinand-Vidic ikilisini verimli ve tutarlı bir şekilde kullanamayan Manchester United defansı için zayıf halka Evans olarak gözükürken; her ne kadar çoğunluk AVB'nin gidişinden sonra, kalenin önüne otobüs park ederek Şampiyonlar Ligi'ni kazanan Di Matteo'lu yeni Chelsea'nin, yeni bir defansif anlayışı benimseyeceğini düşünse de Hazard, Mata, Oscar gibi oyuncuları forvet arkasına dizen bir takımın, yüksek tempolu müsabakalarda gol yemeden maç tamamlaması mucizelere bağlı gözüküyor.

Maça geçildiğinde, Manchester United erken gol bulmanın getirdiği avantajla topun arkasına geçti. Aslında Chelsea gibi yaratıcı oyunculara sahip bir takım için rakibin ne şekilde pozisyon aldığının önemi olmasa da ikinci golün de hemen gelmesi takımı 15 dakikalık bir şoka soktu. Kırmızı şeytanların iki farkla öne geçtiği hiçbir maçı kaybetmemesi bu dakikadan itibaren maça dair en önemli istatistik halini aldı. Son üç maçta yenilen 7 gol bu takımın defansta Terry gibi bir lideri ne kadar aradığının en önemli belirtisiydi. İlk yarının sonlarına doğru defansta kişisel hatalar sonucu art arda kullanılan korner ve serbest vuruşlar Chelsea için çok önemli gol fırsatları yarattı. D.Luiz, Terry, Cahill, Hazard ve Mata'dan bu sene çok sayıda etkili korner ve serbest vuruş organizasyonu izleyeceğimize eminim. Bu organizasyonlardan birinde, 45. dakikada kullandığı serbest vuruşu gole çeviren Mata, Chelsea'nin ikinci yarıya nasıl başlayacağına dair rakibine bir gözdağı vermiş oldu.


İkinci yarı başladıktan 10 dakika sonra maçın ibresi Chelsea'ye döndü. Mata'nın mücadelesi ve
Oscar'ın güzel ortası sonucu golü bulan Chelsea, ilk yarının ortasından beri zorlanan Manchester United orta sahasının düşmesini sağladı. Kırmızılar'ın geliştirdiği nadir ataklardan birinde, Ashley Young'a atılan ara pasta topa müdahale etmeye çalışan Ivanovic faullü müdahalede bulununca kırmızı kart kaçınılmaz oldu. Ancak bu karttan yaklaşık 5 dakika sonra, tam forvette Sturridge değişiliği yapılacakken hakemin yanlış kararı sonucu oyundan atılan Torres'in kırmızı kartı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Clattenburg pozisyonu çok yanlış süzdü ve Torres'e yapılan net müdahaleyi göremedi. Chelsea 9 kişi kaldıktan sonra ise, Sir Alex Ferguson muhteşem iki değişikliğe imza attı. 10 dakika içerisinde forvet bölgesine ligde oyuna sonradan girip en çok gol atan ikinci oyuncu olan ve son karşılaşmalarında Chelsea'ye karşı iki gol bulan Chicharito ile birlikte orta sahadaki direnci düşüren ve bu akşam hücuma katkısı son derece kısıtlı olan formsuz Rooney yerine 9 kişi kalmış rakibine karşı pas trafiğini hareketlendirebilecek tecrübeli Giggs'i oyuna soktu.



Altı pastaki en tehlikeli forvetlerden biri olan Chicharito beklenildiği üzere Kırmızılar'a galibiyeti getiren golü ofsayttan da olsa buldu. 9 kişi kalan bir takımın böyle bir rakip karşısında gol yememesi oldukça zorken, beraberliği sağlaması ise oldukça beklenilmez bir durum olurdu.


Sözleşmesinin bitmesine bir yıl kalmasına rağmen 24 milyon pound verilerek kadroya dahil edilen Van Persie'nin transferi için yapılan eleştirilerin de ne kadar yersiz olduğu bugün bir kez daha anlaşılmış oldu. Hollandalı'nın üç golde de emeği yadsınamaz. Son yılların en iyi hücumcularından birine verilen bu para günümüz transfer piyasasında çok da aman aman bir para değil. Bir diğer önemli nokta ise Chelsea'nin santrafor eksikliği. Torres'in yerine veya arkasına Drogba ayarında Chelsea'nin 5-6 yılını garanti altına alacak acil bir forvet transferi şart. Maalesef benzer bir durum Manchester ekibi için de geçerli. Defans ortasında bir türlü istikrarı yakalayamayan takımın sene sonunda Ferdinand'a dostça veda edip o boşluğu kaliteli bir defans oyuncusu ile doldurması şart. Orta sahadaki direncin bu kadar düşmesinin en önemli nedeni ise Park'ın vedası olarak görülüyor. Hakem hatalarına rağmen maçın en can sıkıcı olayı, Ferdinand'ın yuhalanması, ise İngiltere'de ırkçılığın hiçbir zaman yok olmayacağının üzücü bir göstergesi.

Chelsea için bu puan kaybı çok da hayati öneme sahip olmasa da şampiyonluk yolundaki en önemli rakiplerinden birine bu şekilde kaybetmek üzücü olsa gerek. Ama ikinci yarının ortasına kadar oynanan oyun bu sene zirve için erken havlu atan bir Chelsea'nin olmayacağını bizlere gösteriyor. Hakemlerle arası iyi olan Manchester United'ın ise bu sene ligde ve üçte üç yapmasına karşın Şampiyonlar Ligi'nde gösterdiği performans kafalarda soru işareti bırakıyor. Ancak bu takım her iki kulvar için de çok iyi bir kadroya sahip ve yapmaları gereken tek şey kendilerine gelmek.

-MEHMET UMUR

Hiç yorum yok: