22 Ekim 2012 Pazartesi

Bugün günlerden Drazen


''Final maçından sonra elinde o bayraktan olan bir adamın sahaya girmeye çalıştığını fark ettim. Oraya gidip o adama 'bu bayrak buraya ait değil' dedim. Bana Yugoslavya Bayrağı hakkında kötü şeyler söyledi. Ben de o kadar kızdım ki elindeki bayrağı alıp fırlattım.''

Her şey o andan sonra başladı.

1990 yazında Yugoslavya'da işler karışıktı. Ayrılıkçı Hırvatlar, seslerini iyiden iyiye duyurmaya, iki tarafta da milliyetçi duygular git gide körüklenmeye başlamıştı. 1990 FIBA Dünya Şampiyonası Finali'nde, SSCB'yi farklı bir skorla (92-75) mağlup eden Yugoslavya, 3. Dünya Şampiyonluğu'nu elde ederken, Toni Kukoc da MVP oluyordu. Fakat yıllar sonra 1990 Şampiyonasıyla ilgili akıllarda ne Yugoslavya'nın domine edici şampiyonluğu, ne de Toni Kukoc'un performansı kalacaktı; yukarıdaki fotoğrafta yaşananlar ve sebep olduğu mikro ayrılık, bütün bunların önüne geçecekti.

''Bu tepkim herkese açıkça göstermek istediğim bir şey değildi. Sadece takımımı korumak, ve bizim Yugoslavya'nın takımı olduğumuzu, Hırvat ya da Sırp Cumhuriyeti takımı olmadığımızı göstermek istemiştim. Hepsi bu.''

Vlade Divac, günümüzde tanık olduğumuz, pek çok milliyetçi sosla bezenmiş tartışmaya ve aksiyona nazaran, çok masumane kalan bu hareketi ve bu harekete neden olan anlayışı yüzünden en yakın arkadaşını kaybedeceğini tahmin edebilir miydi?

Toplumsal infialin, ayrılıkçı politikaların, tetiklenmiş milliyetçi duyguların sebep olduğu pek çok hazin ayrılıktan en yürek burkucu olanı belki de budur. Çünkü bir anda değil, uzun bir zaman dilimi içinde, taraf hissettikleri ulusal duygular sebebiyle araları bozulmuştu. Birbirleriyle yüzde yüz açık ve dürüst bir şekilde bu konuyu hiç konuşamamış, birbirlerini anlamaya çalışacakları bir tartışmayı hiç yaşayamamışlardı. Aralarının bozulduğunu fark edememişlerdi bile. Her şey tuhaf bir sessizlik içinde oluvermişti. Ve en kötüsü de, zamansız bir ölüm yüzünden, hiçbir zaman dilenemeyecek bir özrün açtığı yaranın bir türlü kabuk bağlayamayacak olmasıydı.

Drazen Petrovic, 'yazık oldu' tabirinin en çok kullanıldığı sporcudur belki de. Kariyerinin en önemli sekansına başlayacakken, henüz 29 yaşında yaşamını yitirdi. Kendi hayatını noktalaması bir yana, iki kardeşin içinde kanamaya başlayan, sonra milyonlarca sporseverin kalbine sıçrayan o yarayı kapatma şansının da yok olmasına neden oldu ölümü. Bugün 22 Ekim, Drazen'ın doğum günü. Ve eğer 19 yıl önce Drazen ölmeseydi, dilenmesi gereken özürler, yapılması gereken tartışmalar sonsuzluk içinde kaybolmayacaktı; ve belki de dünya üzerinde saçma sapan sebeplerle yok olan, zedelenen, yara alan toplum ve insan ilişkileri için de çok önemli bir örnek teşkil edecekti. Drazen'ın ölümü belki birçokları için büyük bir yıkım oldu; fakat eğer yaşamına devam edebilseydi, dilenmesi gereken özürler zamanında dilenseydi, 'once brothers' barışabilseydi, bu birçokları için de muhteşem bir timsal olacaktı yeni 'yapım'lar için. Doğumu, hiçbir zaman ölümü kadar konuşulan, sansasyon ve dedikodu yaratan bir olay olmayacaktı, ama dünyaya gözle görülmeyen çok daha büyük bir etki yapmış olacaktı.

Fakat hiçbiri gerçekleşmedi. Drazen geride pişman bir dost, ve bu dostun bir özür niteliğinde çektiği, defalarca izlesek de her izleyişte gözlerimizin dolacağı bir ağıt bıraktı.

Yaşasaydı bugün 48 yaşına girecekti.

Doğum günün kutlu olsun Drazen.

Hiç yorum yok: