24 Ekim 2012 Çarşamba

Galatasaray 1 - Cluj 1

Bu maçı hangi kriterlere göre değerlendirmem gerektiğinin tam ayırdında değilim, ayrıca Galatasaray hakkındaki ilk yazım olacağından genel değerlendirmelere de gireceğim.Yoksa 'Kim daha iyi orta açtı?' sorusu maç hakkındaki kilit cümle olurdu.

Evet, Galatasaray oynadığı üç Şampiyonlar Ligi maçında da şanssızdı ancak bu maçtaki şanssızlığı diğer maçlardaki atılamayan gol veya verilmeyen penaltı cinsinden değildi. Sevgili meteoroloji uzmanlarımız, eylül ayı başından beri yaptıkları tahminlerle hepimizi güldürdü. Maça saatler kala İstanbul'da, özellikle kuzey kesimlerde başlayan sağanak yağış, Ali Sami Yen Arena'nın Coca-Cola League 2 ayarında olmasıyla birleşince, kafamdaki soru işaretleri maç başlamadan büyüdü. Yetenekli ve kilit oyuncularımızın (Melo, Hamit, Selçuk, Amrabat) form ve kondisyon durumları,ağır saha şartlarında oynamaya elverişsiz futbol stilleri beni olumsuz düşünmeye sevk etti. Yine de Amrabat'ın geldiğinden beri en verimli oyunlarından birini oynadığını söyleyebilirim.










Daha oyuncular zemine alışmaya çalışırken, Cluj takımı 1. ve 3. dakikalarda kalemize çok tehlikeli geldi(Açıkçası uzun süredir Türk Milli Takımı'nı ve Galatasaray'ı izliyorum ve ne yazık ki rakiplerin her atağında gol yiyeceğimizi düşünmeye başladım). Bu ilk dakikalarda verilen pozisyonlar, maç öncesi oynamasının şüpheli olduğu konuşulan Semih Kaya ile partneri Dany arasında büyük koordinasyon sorunu olduğunun göstergesiydi. Nitekim ilerleyen dakikalarda yerden veya havadan gelen birçok topa beraber hamle yaptılar. Semih yetenekli,atlet bir oyuncu. Çok iyi bir hamle oyuncusu aynı zamanda. Ancak temel iki problemi sebebiyle beklenen seviyeye gelemeyeceği kanaatindeyim: topu oyuna sokma ve Türk defans oyuncularının pozisyon almadaki kronik hastalığa dönüşen problemi. Dany, Semih'e oranla daha süratli, top hakimiyeti çok daha iyi bir oyuncu fakat o da aşırı pervasızlığı yüzünden kritik hatalar yapabiliyor.90'da 40 metreden attığı şut, izleyenlere 'Kafan mı güzel Dany?' dedirtecek cinstendi. Neyse.

Verilen pozisyonlardan sonra uzun toplarla Cluj kalesine yüklenmeye başladı temsilcimiz Galatasaray. Tam rakibin baskı altına alındığı anlarda yenilen gol Terim'in tüm planlarını bozdu. Taraftarları da dramaları kanıksama yoluna itti.



Taraftarın temposunu da hiç beğenmedim açıkçası. Böylesine kritik bir maçta takımı bir üst seviyeye taşıyamadılar. Sahada futbolculardan daha agresif olması sebebiyle beğenmediğim birisi daha vardı, o da hakem Tagliavento'ydu. Sarı kartlardaki ve faullerdeki tavizsiz tutumu çok gerekli değildi , 28. dakikada da Aguirregaray'a bana göre hatalı bir kırmızı kart göstererek Cluj'u on kişi bıraktı. Elmander'in alnına inen dirseği ise en azından çizgi hakemi görmeliydi.


On kişi kalan rakibi üzerine gitmek zorunda olan Galatasaray biraz acele atılan uzun toplarla yalandan da olsa bir baskı oluşturdu(Şunu belirtmeliyim ki özellikle kaptan Cadu, partneri Piccolo ve oyuna ikinci yarı üçüncü stoper olarak giren Rada hava toplarında oldukça etkiliydiler). 34'te Sepsi'nin istemsiz de olsa topa eliye müdahale etmesi sonucu kazanılan penaltı atışı ise maçın kader anıydı. Penaltıdır, kaçar. Melo bu takımın iki sezondur penaltıcısıdır. Hepsine eyvallah. Ama transfer sezonundaki tutumunu, aldığı ücreti, forma girecek diye heba edilen maçları üst üste ekleyen Galatasaray taraftarının sabrı tükenmeye başladı haliyle. Maça iyi başlayan Hamit Altıntop, deyim yerindeyse bu iyi başlangıcın gazına geldi ve o zeminde gereğinden fazla zorlayarak aldığı topları ezmeye başladı. Sahanın ağırlığına dayanacak hali de olmadığından adelesi zorlandı. Terim de ısrar etmeyerek onu yanına aldı. Hamit'e bir de Elmander'in sakatlığı eklenince Fatih Terim henüz 42. dakikada iki değişiklik hakkını kullanmış oldu. Cluj takımının ilk yarının ortalarından itibaren zamana oynaması, mağlubiyetlerle geçen ekim ayının zihinlerinde yaptığı tahribatı açıkça belli etti. Yine de on kişi kaldıklarını ve çok kötü bir zeminde oynadıklarını unutmamak gerek. Ancak unutmamamız gereken diğer şey ise, bu zeminlerde tutmanın atmaktan daha kolay olduğudur.










İkinci yarı Cluj üç stopere dönerek kendi ceza sahasına bilinçli ve disipilinli bir şekilde gömüldü. Dakikalar 51'i gösterdiğinde Galatasaray Umut Bulut ile skoru eşitleme fırsatından yararlanamadı. Bu dakikadan Burak'ın golüne kadar geçen zaman akıllarda 'Orta Açma Yarışması' olarak kaldı. Tabi Sabri'nin oyuna dahil olmasını atlamamak gerekir. Gayet de iyi oynadı. 84'e gelindiğinde ise, umutlanan taraftara bayram hediyesi verme şansı Selçuk İnan'a geldi. 19 metreden kullandığı frikik kendisine hiç de yakışmadı. Benim Selçuk konusunda takıldığım başka bir nokta var: Frikikleri Selçuk etkinliğinde kullanan bir futbolcu nasıl olur da bir tane bile verimli korner atamaz? Benim buna cevabım yok. Ayrıca Terim de kornerleri paslaşarak attırmamalı artık. Bana kalırsa atılacak köşeye göre, sahadaysa Riera kullanmalı kenardan atılacak serbest vuruşları ve kornerleri.

Yolun yarısı geçildi ve geçen seneki akıcı oyunundan eser olmayan Galatasaray'ın matematiksel olarak şansı hala büyük oranda devam ediyor. Ancak futbolun iyi olmadığı aşikar. Yine de Burak 91'de gölü yapsa her şey daha farklı olurdu. Sonuçta bunlar puan maçı ve kim ne derse desin futbolda sonuç birincil önemdedir.

Hiç yorum yok: