30 Ekim 2012 Salı

Her şey çok güzel olacak mı?

   
Öncelikle şunu belirteyim; bu satırların maç analizinden çıkıp Aykut Kocaman eleştirisi haline dönüşmesini istemiyorum fakat bir Fenerbahçeli olarak yaşadığım hayal kırıklığından ötürü sanırım bu durumun önüne geçemeyeceğim. Taraftarlık yaşantımın en kötü günlerinden birini geçirdim ve bunun sebebi kesinlikle sadece maçın sonucu değil. Gladbach ve Beşiktaş galibiyeti, üzerine umut vaat eden oyun olarak yorumladığım Bursa beraberliği sonrası oynanan AEL Limassol ve Antalyaspor maçlarında sergilenen futbol, skorlar ne olursa olsun utanç vericiydi. Fenerbahçe Spor Kulübü büyük bir emeğin ürünüdür; ego çatışmalarına ve kendini saçma sapan kanıtlama çalışmalarına kurban gitmesi gereken son kulüplerden biridir, kimsenin göz göre göre bunu yapmaya hakkı yok.

 
AEL Limassol maçı için konuşmak gerekirse, Aykut Kocaman tartışmasız bu maça beraberliği yeterli görerek çıkmıştır. Burada konuşulması gereken 'Fenerbahçe gibi bir takım Limassol ayarında bir takımı her zaman yenmeye çıkmalı' anlayışının çok uzağındadır. Modern futbol bu görüşleri ve gereklerini terk edeli çok olmuştur. Dolayısıyla burda teknik adamın anlayışına saygı duymak uygun olacaktır fakat gayet basitçe şu sorgulanmalıdır: '1 puan grubun şeklini ve takımın formunu göz önünde bulundurduğumuzda yeterli midir?' Cevabı tartışmayalım, Gladbach 4, Marsilya 4, Fenerbahçe 5 ile, Fenerbahçe 7 arasındaki farkı sadece C grubunun puan tablosuna bakarak anlayabiliriz, peki Aykut Kocaman bu esnada nereye bakmaktadır? İki gömülü orta alan oyuncusunun önünde Baroni'yi oynatmak savunma adına yapılan bir hamle midir yoksa oyunu rakibe teslim eden bir hamle mi? Tam saha baskı sadece bir kişiyle mi yapılır? O kişinin adı üç orta saha ile maça çıkılmasına rağmen hala orta alanda topla buluşup oyun kurmaya çalışan Dirk Kuyt mıdır? Taktisyen olmak kornerlere pasla başlamak mıdır? Kuyt ve Baroni'nin takım içindeki gerçek rolü nedir? Orta sahada 3 oyuncu ile başlanmasına rağmen tek becerileri hızlı çıkıp son pasları tek pas olarak vermek olan Limassol'e karşı yine tek topla orta sahanızın geçilmesine ve sayısız pozisyon verilmesine getirilecek açıklama nedir? Akla ilk etapta gelen bu soruların cevabını sanırım Aykut Kocaman hiçbir zaman veremeyecek.

Maçın ilk 15 dakikası topa hakim olmaya çalışan ve nispeten bunu başaran bir Fenerbahçe gördük. Fenerbahçe set hücumunu ne kadar rakibe kabul ettirmeye çalışsa da rakip yarı sahada hücum esnasında yapılan top kayıpları ve bu kayıpların 2. bölgeden 3. bölgeye geçişlerde yapılmaya başlamasıyla Limassol maçı da kabusa dönüşmeye başladı. Baroni'nin pozisyon bilgisi takımda ona verilen rolün de büyük etkisiyle takımın sahaya dağılımını derinden etkileyecektir, bu maçta da durum farklı olmadı. Hücumda çoğalma probleminin Hasan Ali'nin bindirmeleriyle aşılmaya çalışıldığı her atak Limassol kontrasına dönüştü. Limassol 3'e 2, zaman zaman 4'e 3 pozisyonlar buldu, gerek son vuruşlardaki beceriksizlik gerek Volkan'ın doğru zamanlamaları ve yer tutuşu bir felaketten alıkoydu sarı-lacivertlileri. Egemen'in kafa golü ise Fenerbahçe'nin AEL Limassol'a attığı kazık olarak literatürdeki yerini aldı.

Antalyaspor maçı Galatasaray ile aradaki puan farkını korumak ve ligde ikinciliğe oturarak moral bulmak açısından son derece önemli bir mücadeleydi. Mehmet Özdilek yönetimindeki Antalyaspor'un ligin en formda takımlarından biri olmasının yanında skoru direkt etkileyebilecek hücum oyuncularına sahip oluşu Fenerbahçe açısından büyük tehdit oluştursa da savunmadaki konsantrasyonun hala tam olarak yeterli olmayışı bende açıkca Saraçoğlu deplasmanında fark yiyecekleri izlenimini uyandırmıştı. Limassol maçında sonradan oyuna giren, bütün buluştuğu topları olumsuz kullanarak hayal kırıklığı ve endişe yaratan Krasic'i ilk 11'de görünce bu maçı da onun çıkış maçı olarak tahminlerime yazdım. Alex'in yokluğu sonrası büyük ilerleme kaydeden takım için Limassol maçının bir istisna olacağı görüşündeydim. İlk 20 dakika yıllardır Alex'in de etkisiyle set hücumunu benimsemiş bir takımın buna rağmen hücumda bir türlü çoğalamayışını ve kendi yarı sahasında yaptığı hazırlık paslarını izlemekle geçti. Meirelles'in yokluğu ve onun dışında topu rakip sahaya pasla veya driplingle taşıyabilecek tek oyuncunun Baroni olması, onun da top çıkarmaya pek niyetli olmaması oyunun Selçuk Şahin'in sihirli ayaklarına teslim olacağı korkusunu yaşatmaya başladı. Her zamankinden çok daha ters giden bir şey vardı: O da Kuyt dışında takımda kimsenin ilk yarı boyunca en ufak bir koşu dahi yapmamasıydı. Üstüne üstlük takım, özellikle rakip yarı alanda o kadar kötü sahaya dağıldı ki, hücumda yardımlaşmadan söz edilmesini önleyecek derecede kareler oluşmaya başladı, ilk yarı boyunca 4-5 kere Krasic sağ kanatta topla buluştuğunda 10 metre kadar çevresinde hiçbir sarı-lacivertli futbolcu yoktu. Kuyt'ın cılız şutu dışında hücumda hiçbir varlık gösteremeyen Fenerbahçe, en sonunda İsaac'in defansın arkasına sarkıttığı top sonrası Bekir'in ağır kalması ve resmen penaltıya sebebiyet vermemek adına Diarra'ya geçiş izni vermesi sonucu golü kalesinde gördü. 5 dakika sonra Bekir'in yanlış koşusu ve akabinde Diarra'ya açtığı koridor Fenerbahçe'nin hak ettiği skorla soyunma odasına gitmesini sağladı. Koşan bir takım yaratmak istediğini her defasında dile getiren Aykut Kocaman'ın bekleri bile ilk yarıda ters kademeye girmek için koşma zahmetini gösteremezken, maç sonunda kendisi tarafından yapılan ' ilk yarıda gol yiyene kadar oyunu iyi götürdük' açıklaması ise hayatımda duyduğum en talihsiz birkaç açıklamadan biriydi sanırım. Aykut Kocaman bunları dile getirirken yalan söylemiyorsa, ciddi anlamda ayırt etme kudretini yitirmiş demektir.


İkinci yarı ise klasik bir şekilde geri düşen Fenerbahçe'nin bilinçsizce Antalya kalesinde baskı kurmaya çalışmasına tanık olduk. Günün hayal kırıklıklarından Caner'in anlamsız uzun topu sonucu Antalya savunmasının meşin yuvarlağı bir türlü uzaklaştıraması sonunda Sow tırnaklarıyla kazıyarak durumu 2-1'e getirdi. Baroni de rakip yarı sahada kalmaya karar vermesiyle oyunun iki yönünü oynamaya çalıştığı haline oranla Fenerbahçe adına daha olumlıu bir tablo çizdi ve 80. dakikaya kadar oyun Antalya yarı sahasında oynandı, Fenerbahçe  ise son pasları ve doğru koşuları yine yapamadı. Takım adına olumlu birkaç şeyden biri  Kuyt'un takım içindeki rolünü bariz yadırgamasına ve veriminin büyük ölçüde düşmesine rağmen elinden geleni yapmaya çalışarak istekli ve diri bir görüntü vermesi oldu. Son zamanlarda taktik açıdan kendini yetersiz gördüğü için boş zamanlarında oyun çizdiği söylenen Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe kornerlerinde uygulattığı anlamsız stratejiler reklam kampanyasına dönüşmekle beraber, takıma büyük zarar vermeye devam etti.
   
Maç 2-1 iken 75. dakikada sezon başından beri oyuna girmesi beklenen Salih Uçan'ın oyuna dahil olmasında art niyet aramaktan başka çarem yok ne yazık ki. Aykut Kocaman'ın Fenerbahçeliliğini hiçbir zaman tartışmam fakat artık yaşadıklarının onu neye dönüştürdüğünü herkesten önce kendisi görmeli. Üç orta alan oyuncusu sakatken ilk 11'de sanş bulamayan Salih'i o dakikada o şartlar altında oyuna almanın amacı onu günah keçisi yapmaktır, 'bakın şans vermedim diye eleştirdiniz, mental olarak hazır değil işte görün' demek içindir. Bu düpedüz 25 milyon taraftarı hiçe sayıp, egonun derdine düşmektir; uzun uzun konuşulabilecek bir konu fakat Alex'in gidişi de böyle olmadı mı zaten? Fenerbahçe üçüncü golü yedikten sonra Aykut Kocaman'ın üzüldüğüne inanmıyorum. Şu an futbol tanrısından tek dileğim var: Top ayağına ikinci değişinde kalesinde gole sebep olan Salih Uçan'ı kaybetmeyelim.
 
 
Konuşulacak, tartışılacak yanlışların sayısı haddini aşmış durumda. Aykut Kocaman ile bu iş yürüyecek gibi gelmiyor artık, onun arkasında duranlarla da. Fenerbahçe'nin kafa yapısı açısından derin yeniliklere, vizyon sahibi beyinlere ihtiyacı var kuşkusuz. Fenerbahçe bu sene sportif başarı yakalar mı yakalayamaz mı onu zaman gösterecek. Burada maç analizlerimi Aykut Kocaman karşıtlığından bağımsız yapmaya çalışarak devam ettirmek niyetindeyim. Artık sadece şunu biliyorum; bu sene bu takım Süper Lig'de ipi göğüslerse, sadece rakiplerine boyun eğdirmiş olmayacak.

Hiç yorum yok: