24 Ekim 2012 Çarşamba

Altı yıllık yalnızlık



'' Bir futbolcu için, çok dengesiz biriydi; hastalığının konuşulması için bulunmaz bir fırsattı bu. Ancak bir santrfordan çok daha fazlasıydı. '' diyordu Gabriel Garcia Marquez dünyaca ünlü bir yazar olmadan önce gazetecilik yaptığı yıllarda, Heleno de Freitas'ın Kolombiya'nın Junior de Barranquilla takımında geçirdiği altı aylık süreyi özetlerken. Oysa ki Heleno'nun 1950 yılı için hayalleri çok başkaydı. 1946'da İkinci Dünya Savaşı'nın yaralarının henüz tam olarak sarılamamasından ötürü, Dünya Kupası'nın oynanmayacağının açıklanmasından sonra '' Kupa oynansaydı Brezilya benim sayemde şampiyon olurdu. Umarım Brezilya'da oynanacak olan sıradaki kupa da iptal edilmez. Bunun hesabını Almanlar'a, o kupada kendim soracağım.'' diyordu. Ancak o, bugün halen futbol tarihinin en büyük trajedilerinden biri olarak görülen; Brezilya'nın Maracana'da 175 bin Brezilyalı önünde kaybettiği finalin sonucunu, Kolombiya'da bir otel odasında öğreniyordu.


Futbol oynamak Heleno için çok önemli bir tutkuydu. Hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu yüzden futbolculuğu seçmişti. Bu seçiminden yıllar sonra, yaptığı bu tercihi annesine yazdığı bir mektupta '' Bir doktor, avukat, hatta bir piyanist olabilirdim. Ama ben bunları seçmedim. Tokalaşmayı, tebrikleri sevmiyorum. Ben hayatımda daha kaotik bir gürültü istedim. Etrafımdakilerin beni bağırlarına bastıklarını, ellerini havaya kaldırdıklarını görmek istedim. Böylece uçabilecektim. '' diyerek açıklıyordu. Bu yüzden doktoru ona frengi olabileceğini, birkaç test yaptırması gerektiğini söylediğinde; bunu reddediyordu. Tedavi için futbola ara vermesi gerektiğini biliyordu ve Botafogo'yu şampiyonluk yolunda yalnız bırakamazdı.  Ancak onun görmezden gelmeye çalıştığı bu hastalık, ona saha içinde ve saha dışında zarar veriyordu; vücudunun ve aklının kontrolünü kaybetmeye başlamıştı. Hastalığa kendi yöntemleriyle çare bulmaya çalışıyor, ama başarılı olamıyordu.


Takım arkadaşının ona, bir gazetecinin onun için söylediği '' Yalnızca bir futbol oyuncusu olduğunu unutuyor. '' sözünü hatırlatmasından sonra '' Ben bir futbol oyuncusu değilim, bir Botafogo oyuncusuyum. '' cevabını verecek kadar çok seviyordu kulübünü. Botafogo ile şampiyon olmayı çok istiyordu. Ancak kulüpte geçirdiği son yılda, şampiyon olmalarını sağlayacak bir penaltı vuruşunu kaçırması onun sonunun başlangıcıydı. Maç sonrası soyunma odasında hastalığının etkisiyle sergilediği davranışlar, kulübün artık onun için gelen tekliflerden birini değerlendirmesini kaçınılmaz kılıyordu. Bu hareketi uzun süredir takım arkadaşlarıyla yaşadığı sorunların ve takımda yarattığı huzursuzlukların doruk noktasıydı. Boca Juniors'a transferinin gerçeklemesi demek onun hamile olan karısını Brezilya'da bırakarak, vücudunu ve ruhunu kemiren hastalıkla tek başına mücadele etmeye devam etmesi anlamına geliyordu. Çok sevdiği kulübüyle şampiyonluk kazanamadan, oradan ayrılmak zorunda kalmak onun için çok zordu. Onun takımdan ayrılmasının ardından Botafogo'nun şampiyon olması ise onun için ayrı bir trajediydi.


Ülkesini terk ettikten sonra gittiği Arjantin'deki macerası onun için çok uzun sürmedi. Kısa süre de olsa, Arjantin'de geçirdiği dönem onun hastalığında önemli bir ilerlemeye sebep olmuştu. Ancak Brezilya'ya dönmek de onda beklediği etkiyi yaratmayacaktı. Yalnız kalmamak için futbolu seçen Heleno'nun, karısının onu eski bir takım arkadaşı için terk edeceğini öğrendiğinde yalnızlıktan kaçmak için başka bir yolu kalmıyordu. Artık tek hedefi kendisini futbola adayarak 1950 Dünya Kupası'nda Brezilya kadrosunda yer alabilmekti. Ama antrenman yapmakta bile zorlanan bir hale gelmişti. Onun için artık futbol rüyası sona eriyordu.


Kariyerinin son yıllarında önce Vasco'da, daha sonra Kolombiya'da, son olarak da bir diğer Rio takımı America da kısa dönemli futbol oynadı. Ama ilerleyen hastalığı onun futbol oynaması için artık büyük bir engeldi. 1953 yılında hastalığı son evresine girdiğinde bir sanatoryuma yatırıldı. Tam altı yıl boyunca, odasının duvarlarını süsleyen kariyerinin altın çağlarından kalan gazete küpürlerine bakarak yavaş yavaş aklını yitirdi ve ölümü bekledi. Filmlere ve kitaplara konu olmuş bu şaaşalı hayat 1959 yılında , o odada yalnızlık içinde son buldu. Geride Botafogo'nun yetenek avcılarının onu keşfettiği Copacabana Plajı'nda futbol oynayan bir çocuğa  para verdikten sonra söylediği sözleri bıraktı:

'' Bunun hepsini dondurmaya ve sinemaya harca. Sakın bütün gününü futbol oynayarak geçirme. Hayatta daha güzel şeyler de vardır.''


Hiç yorum yok: