22 Ekim 2012 Pazartesi

Sam Amca'nın Kulübesi



        
Premier Lig'e az da olsa ilgi duyan herkes Sam Allardyce ismine aşinadır kuşkusuz. Bana ve birçoklarına göre ne muazzam bir taktisyendir, ne karizmatik bir kelime oyuncusudur ne de post-modern anlamda göze hoş gelen futbolu benimsemiştir. Günümüz sevilen teknik adam özelliklerinin pek azına haiz olduğu aşikar da olsa, sıra dışı yaşam felsefesi ve endüstriyel futbolun gereklerine olan hakimiyetiyle adanın en spektaküler simaları arasında yerini alabilmiş bir spor adamıdır nam-ı diğer Big Sam. Kötü geçen Kuzey İngiltere macerasını takiben şimdilerde West Ham'ın başında yeni defterler açma peşinde olan bu antipatik adamın hakkında birkaç cümle sarf edilmesinin çok da yersiz olmayacağı kanısındayım.




Ada futbolunun eski müdavimleri şunun farkındadır ki; bu konuda onun adı bir Cantona, Gascoigne ya da Vinnie Jones seviyesine terfi etmese de, Allardyce bu ligin gördüğü en çirkin futbolu oynamıştır defans olarak görev yaptığı yıllarda. Fair-Play ile futbol yaşantısının hiçbir döneminde arası iyi olmamıştır, olmayacaktır. Hiçbir zaman üst düzey bir futbolcu olmamış, üst düzey futbolcularla çalışma imkanı bulmamıştır. Konuşma sanatı onun hem en gülünç, hem en ilgi çeken yanı olsa da ne kitleleri arkasından sürükleyebilecek bir hitabete sahiptir, ne de takım içi ilişkileri idare edebilecek bir potansiyel barındırmaktadır. O 'Futbola gelmesini istediğiniz kural değişikliği nedir?' sorusuna 'Maçı izlediğim alanda kendimi rahat hissetmiyorum, sınırın daha geniş olmasını dilerdim.' cevabını verebilecek bir kafanın ürünüdür ve Ada'da herkes şunu bilir: 'Sammy sadece konuşmak için konuşur.' Tüm bunlara rağmen Allardyce'ın ve portföyünün yok satmasını neyle açıklamak mümkün olacaktır sorusunun cevabını vermek için futbolsever bakış açısının derinlerine inmek gerekecek sanırım.

Futbol seyircisinin benim dahil olmadığım fakat hatırı sayılır bir kısmı insanın doğası gereği bireysel performansların büyüsünden kendisini alıkoyamadığı gibi, işin teatral kısmına teorik kısmından çok daha heveslidir bilineceği üzere. Nottingham Forest örneği üzerinden gidersek bu takım ve teknik patron Brian Clough futbol tarihinin en çarpıcı takım oyununu ortaya koymuş, benimsetmiş ve herkes tarafından takdir görmüşse de kitleler takım oyunlarını konuşmayı değil, efsaneleri konuşmayı sever. Clough ve ekibi pazarlama için yeterince uygun değildir, pazarlama harikası olan George Best'in Anfield Road'da 30 metreden attığı gol ve onun her biri altın harflerle hafızalara kazınmış aforizmalarıdır. Lafın kısası, endüstriyel futbolu futbolcular ve dilden dile dolaşan hikayeler besler, parayı futbolcu kazandırır ve eğer seyirciye güzel bir gol izletemezsen senin 'iktisadi' teşebbüsün seksapelini kaybedecektir. Allardyce işte burada devreye girer, forvet tekmelerken aldığı cezalarda düşünecek çok vakti olmuştur zira. Farkı yaratan Allardyce'ın sistemi optimum efor sarf ederek lehine çevirecek vizyona sahip oluşudur. Sorulması gereken bugüne kadar sağlam bir oyuncu fabrikasına sahip olmaktan ve süper yıldız barındırmaktan çok uzak kulüplerde bulunmuş bu adamın bireysel performansa dayalı bu sisteme nasıl hizmet edebildiğidir. Sammy onun da fiyat-kalite endeksi oldukça makul bir yolunu bulmuştur şüphesiz.


Sıradışı bir empati kurun ve bir süreliğine 34 yaşındaki Youri Djorkaeff olduğunuzu düşünün. Futbol platformunda elde edilebilecek bütün başarıları elde etmiş durumdasınız, Zizou olmasaydı belki de yakın dönem Fransa futbolunun en yetenekli hücumcusu sıfatına haiz olacaktınız ve sizi izlemek gerçekten çok keyifli, 34 yaşındayken bile sizi siz olduğunuz için izleyecek binlerce futbol düşkünü mevcut. Veteranlık statüsünde futbol hayatını sürdürme evresine ufaktan adım atarken, futbolun derinden yaşandığı bir ülkenin kalburüstü köklere sahip bir takımından gelen bir teklif söz konusu. Ivan Campo'dan Jay-Jay Okocha'ya, Tofting'den Pedersen'e belli spesifik ekollerin pek kayda değer simaları da o takımın bünyesinde. Djorkaeff de olsanız çok fazla naz yapmanın anlamı yoktur. Spektaküler bir takımı daha da ilgi çekici hale getirecek bir hamlenin aracısınız ve bu hamleye tabii ki de engel olmayacaksınız ve artık siz kariyerinin sonuna gelmiş veya uzun süredir sürünmekte ve eski formu mumla aranan adamlardan oluşan bir kulübenin naçizane üyesisiniz. İşte bu kulübe Bolton Wanderers'ın kulübesidir ve patent kesinlikle Big Sam'e aittir.

8 seneyi kapsayan ve her ne kadar Bolton mali krize sürüklense de zamanında sistemin içinde yer alan her bünyeyi parasal açıdan oldukça besleyen bir sistemin teorik futbol baz alındığında ortaya koydukları ortada. Sam-Bolton ortaklığı ne bir kupa getirdi ne de akılda kalacak diğer başarılar, Bolton da Sammy gibi konuşuldu, başarısı gündemde kalmaktan öteye gidemedi hiçbir zaman.

Sam Allardyce'in hakkını vermem gereken iki nokta var: Birincisi dörtlüde kim olursa olsun uygulanan muazzam takım savunması ve sonucunda gelen 'clean sheet'ler. İkinci nokta ise bahsettiğimiz politikanın artıları. Kariyeri çıkmaza girmiş oyuncuları bünyesinde toplayıp lejyoner edasıyla bizlere sunmayı başardı Allardyce. Rahmetli Gary Speed ve Sammy'nin peşinden ayrılmayan Kevin Nolan ada futboluna onun tarafından yapılan büyük katkılar olarak kazındı hafızalara. Bunların dışında Kevin Davies, Ivan Campo, Stig Tofting, El-Hadji Diouf ilk akla gelenler olmak üzere daha birçok isim bu sistem sayesinde yoktan var edildi. Oyuncu yetiştirmek yerine kolaya kaçılarak bir devalüasyon sağlandığından ötürü takım zaman zaman huzur evi görüntüsü verse de, netice itibariyle söz konusu futbolcular oyuna yeniden kazandırıldı, amcalarının kulübeleri içinde yerlerini aldılar.


Sammy, Kevin Davies'e ağrıları için onu maçtan önce özel direktifiyle tuzlu sularla yıkatacak kadar çok değer verirdi.
       

Bu yazıyı ister Sam Allardyce ve Bolton ortaklığı, ister endüstriyel futbola bir eleştiri, ister bir takım nasıl yönetilmemeli başlığı altında değerlendirin. Sonuç itibariyle adanın en köklü takımlarından biri olan Bolton, özdeşleştiği menajeri ile abartılarla, yanlış lanselerle geçirdiği 8 yılın ardından git gide düşüşe geçti ve 2012-2013 sezonunu Championship'te geçirmek zorunda kaldı. Bana kalırsa zaten her şey ortada; 'Big' Sam ne Bolton'a ne de dünya futboluna zannedildiği kadar katkı yapmadı. Bir takımın buralara sessiz sakin sürüklenişi başarılı bir illüzyon gösterisinin sonucu. Sanırım Allardyce da bunun farkında ve büyük West Ham taraftarını hüsrana uğratmaya niyeti yok gibi.

         

Hiç yorum yok: