22 Kasım 2012 Perşembe

Yerçekimsiz iktidar nelere mal olur?

''Bütün videolara baksınlar, sahada yirmiye yakın kamera var. Benim ağzımdan bir kelime çıktıysa lisansımı yırtarım. Ama çıkmadıysa da başkaları lisansını yırtsın. Eğer hakaret ettiğimi kanıtlarlarsa çocuğumun ölüsünü görmek nasip olsun bana.''


Malumunuz, geçtiğimiz cumartesi oynanan Eskişehirspor-Fenerbahçe karşılaşması son yıllarda tanık olduğumuz en tuhaf ve anlaşılmaz hakem kararlarından birine sahne oldu. Maç içinde ve sonrasında o kadar çok bilinmeyenli bir denklem haline dönüştü ki, olayların gidişatı, değerlendirilme ve kamuoyuna yansıtılma şekli tamamen çığrından çıktı; bu topraklarda alışık olduğumuz üzere.

Öncelikle bu yaşanan hatalar ve gaflar silsilesinin önce aksiyon içindeki ayağından başlamak gerek. Hakem Fırat Aydınus, maçın 27. dakikasında Veysel Sarı ve Caner Erkin'in içinde bulunduğu bir hava topu mücadelesinde, karşılıklı yapılan bariz iki faulü(Veysel Caner'in sırtına binerek ivmeleniyor, Caner de Veysel'i engellemek için kolunu gayrinizami şekilde yana açıyor; sadece arka kamera görüntüleri olduğu için dirsek atıp atmadığını söyleyemiyoruz) çalmayıp oyunu devam ettiriyor, ve sonrasında kim tarafından söylendiği belli olmayan 'lan'lı bir cümleyi duyup, kimin söylediğinden gayet emin bir şekilde Caner'i sonradan öğreneceğimiz üzere haksız bir kırmızı kartla ihraç ediyor. Maçın ertesi günü de Ersin Düzen'in Veysel Sarı ile birebir telefon görüşmesi yaparak(konuşmayı biz duymamış olsak da, Ersin Düzen gerek sosyal medyada, gerek televizyon ekranındaki dürüstlüğü ve temiz haberciliğiyle kendisine bu konuda yeterli güveni sağlayabilmiş bir kişidir) müthiş bir habercilik örneği gösterdiği konuşmadan da Caner'in tek kelime etmediğini, Veysel Sarı'nın kendisinin Caner'in faul yaptığını düşündüğü için pozisyon sonrası refleksif bir içgüdüyle ''Bunu da çalmayacaksan neyi çalacaksın lan'' dediğini öğreniyoruz. Bu noktada şu 'lan' meselesine birkaç kelamla açıklık getirmek gerek: Bu ülkede nüfusun çok büyük bir çoğunluğu, cümlesine çeşitli yakıştırma ve lakaplarla(hacı, kanka, oğlum, abi, vb.) başlayıp, cümlesini ünlem yerine kullanılan küfür veya argo kelimelerle sonlandırır. Bunun avamlıkla, eğitimsizlikle, görmemişlikle falan da alakası yoktur açıkçası, bu bir kültürdür ve toplumun içindeki cinsi grupların birbirine entegrasyonu sonucu bu diskur sadece erkeklere özgü olmaktan da çıkmıştır; dolayısıyla ne dilsel ne de sosyolojik bir ayıptan bahsedebiliriz. İçerisinde hafif bir dayılanma barındırması dışında, iyi tahlil edildiğinde ''Bunu da çalmayacaksan neyi çalacaksın lan?'' cümlesinin bir Türk oyuncusu tarafından kullanıldığında ''Bunu da çalmayacaksan neyi çalacaksın be adam!'' demekten pek bir farkı yok açıkçası. Zaten o kadar ağır bir karar ki, Veysel Sarı maçın ardından sıcağı sıcağına yaptığı röportajda ''Caner benim küfrettiğimi söylemiş ama ben bir şey söylemedim, Caner'in de bir şey söylediğini duymadım'' demişti. Ersin Düzen'le yaptığı mevzubahis telefon görüşmesinde ise şöyle trajikomik bir itirafta bulunacaktı kendisi:

''O pozisyondan sonra hakeme doğru ''bunu da çalmayacaksan neyi çalacaksın lan'' dedim. Maç sonrasında da küfretmediğimi söyledim çünkü sadece 'lan' demiştim. Caner'in kırmızı kart görmesinin sebebinin 'lan' kelimesi olduğunu bilmiyordum.''

Fırat Aydınus kendi yakın çevresinde nasıl bir jargonla konuşuyor bilmiyorum; fakat iki oyuncunun da maç içi/maç sonrası şaşkınlığının bu derecede olması bizi Fırat Aydınus'un kararının samimiyeti ve dürüstlüğüyle ilgili düşünmeye sevk ediyor. Hakem yönettiği maçın bir anlamda hem pozitif açıdan hem de vicdani açıdan yargıcıdır. Kararlarını oyuncuların ve maçın içinde bulunduğu koşullara göre yeniden gözden geçirmeye ve yorumlamaya hakkı vardır, olmalıdır da. Fırat Aydınus o pozisyonda Caner yerine o kelimeyi gerçekten kullanan Veysel Sarı'yı da -kendince haklı bir şekilde- oyundan atsaydı da, bu kararın ağırlığı değişmeyecekti.

Bu olayların ikinci ayağı ise, medya ayağı. Ersin Düzen'in dürüst haberciliğinden bahsetmiştik; fakat önümüzde utancımızdan yerin dibine girmemize sebep olacak bir örnek daha var: Ertem 'Bu adam neyin nesi?' Şener ve düstursuz televizyonculuğu. Bahsettiğimiz zat, bahsi geçen tartışmalı hakem kararı ve maçtan sonra, canlı yayında alakasız bir şekilde Fırat Aydınus'un özel yaşam alanını, apartman yöneticisiyle, komşularıyla, aidatıyla Beyaz TV ekranlarına koymakta sakınca görmeyip, bu yaptığı 'flaş' habercilikle böbürlenmeyi de ihmal etmedi. Bu yaptığı televizyonculuk kisvesi altındaki etik dışı hareketin affedilir tarafı yok maalesef. Ne söylesek boş.


Kontrolsüz yetki kullanımı sadece Ertem Şener ve Beyaz TV ile sınırlı değil tabii. Fenerbahçe Yönetimi ve Aykut Kocaman, maçtan sonra yaptığı açıklamalarda, '3 Temmuz'dan beri' sergiledikleri demagojik politikalara bir yenisini ekleyip, Fırat Aydınus'un bu kararının kasıtlı, planlı ve bilerek yıpratıcı olduğunu ima etmekten geri dur(a)madılar. Yaşanan sürecin zaten doğru ve kurallarına göre yönetilmediği bir gerçek; lakin Fenerbahçe camiası her ne kadar çeşitli itibarsızlaştırma politikalarına haksız bir şekilde maruz kaldıysa da bu süreç içerisinde hedef saptırmayı, yapay gündem yaratmayı, ''ben yaptıysam diğerleri on katını yaptı''cı büyük başkanını, ırkçı söylemde bulunan futbolcusunu, tartıştığı gazeteciyi evinden aldırmakla tehdit eden kaptanını savunmayı da ihmal etmedi hiçbir zaman. Bu olaydan sonra da şişirilmiş bir kibrin, her şeyi yapabileceğine inanan otoriter bir kurumsal anlayış biçiminin birleşmesi sonucu bittabi kendisini ''müşteki değil karar organı'' addetmekte de sakınca görmedi. Yönetim bu süreci yapıcı kılmaktan hala çok uzak; ama neyse ki Aykut Kocaman Marsilya maçı öncesi yaptığı basın toplantısında 'lan' kelimesi yüzünden bir oyuncunun atılmaması gerektiğini, ama bu hata yüzünden de Fırat Aydınus'un linç edilmesinin insani olmadığını söyleyerek hatasını biraz olsun telafi etmiş oldu. Fakat bazı şeyleri telafi etme konusunda hep bir sonraki fırsatı kollamayıp, o fırsatın ayağınıza gelmesini beklerseniz çok geç kalmış olabilirsiniz. Aykut Kocaman'ın çarşamba günü ancak yapabildiği yapıcı açıklamalar Fırat Aydınus'un Arsenal-Montpellier maçını yönetmek üzere havaalanına sivil polis koruması eşliğinde gitmesini engelleyemedi.

Fenerbahçe yönetiminin yaptığı şeyin aynısını, Eskişehirspor yönetiminden de görmek, olayın aslının gün yüzüne çıkmasını ve herkesin en doğru şekilde kendisine ders çıkarmasını önleyici bir etmendi. Gene Ersin Düzen'den öğrendiğimiz üzere, Eskişehirspor yönetimi Veysel Sarı'nın canlı yayına bağlanarak sahada yaşananların iç yüzünü anlatmasına izin vermemişti. Doğruları söyleyip, olağan şüpheliyi geç de olsa aklamaya çalışan oyuncusunun özgür iradesini bu şekilde yok saymak, 'medeni' ve 'gayet yaşanılabilir' yakıştırmalarıyla övülen bir şehrin birincil futbol kulübüne hiç yakışmayan bir hareketti.


Gene hassas temas gerektiren bir süreci, bayağılığımız ve avamlığımızla yüzümüze gözümüze bulaştırmış bulunuyoruz. Sürece o kadar çok eleman dahil oldu, ve bu elemanlar bütün etik ve vicdani normlardan o kadar bağımsız davrandılar ki, sonunda geleceği çok parlak olan bir hakemimize 'hakemliği bırakma' seçeneğini dahi düşündürtebildiler. Yapılanlar aslında yazının başında alıntıladığım, Caner'in maç sonrası takım otobüsünde FB TV'ye verdiği röportajdan bir kesitle başladı. Caner'in bu tepkisini anlayabiliyorum; fakat maç sonrası takatini koruması gerekirken hala gözdağı ve boyundan büyük yeminlerle tepkisini şekillendirmesi #düdüğünüasfırataydınus kampanyasını başlatır nitelikteydi. Ayrıca ne kadar suçsuz olursa olsun, yaptığı işi ne kadar önemsediği de hiç önemli değil, bir haksızlık sonucunda kendisini aklamak için çocuğunun ölüsü üzerine yemin etmeye ne gerek, ne de hakkı var Caner'in. Bunu yaparak aslında saha içindeki haklılığını da bir nebze olsun kaybetti Caner, takımının 10 kişiyle gösterdiği müthiş mücadele ve direnişin de önüne geçti böylece. Caner'in bu davranışının ön ayak olduğu galeyan halinden etkilenen Fırat Aydınus hafta içindeki maçta kötü bir performans gösterse, hadi tek bir maçı geçtim, gerçekten hakemliği bıraksa, ucundan da olsa Aydınus'un ekmeğiyle oynamış olmayacak mıydı? Halbuki maç sonrası haksızlığa uğradığını daha iddiasız ve büyük boylu laflar etmeden söyleseydi, Kuyt ve Meireles'in yaptığı gibi takımın müthiş mücadelesinden bahsetmeye biraz olsun zaman ayırabilseydi, buna Aykut Kocaman da çarşamba günü takındığı tavrın aynısıyla maçtan hemen sonra eşlik edebilseydi, ne Ertem Şener bu terbiyesizliği yapmaya cüret ederdi, ne de Fenerbahçe yönetimi o kibirli ve tehditkar bildiriyi yayınlardı. En nihayetinde yurt dışında ülkemizi başarılı bir şekilde temsil etmeye çalışan bir hakemimizi, hafta içi yöneteceği Şampiyonlar Ligi maçına kafası rahat bir şekilde gönderebilirdik; hatta hakemliği bırakmayı düşünmek yerine, yaptığı hatanın mahcubiyetiyle iç muhakemesini yapmaya fırsat bulup özür bile dilerdi.

Biliyorum; bazen çok fazla hayal kuruyorum.

5 yorum:

Val Resnick dedi ki...

Fenerbahçeliyim diye başlıyayım. Yazının belli bir kısmına katıldığım gibi, katılmadığım kısımlar da var.

Fırat Aydınus mimikleriyle, jestleriyle, sempatisi ve kararları ile Türkiye'de en beğendiğim hakem. Maç sonrası hata yaptığını anladığımızda ben hep şunu bekledim. Fırat Aydınus veya Mhk başkanı canlı yayına katılıp veya basın toplantısı tertip edip, evet hata yaptık ve özür dileriz deseydi bence bu konu buralara hiç gelmezdi.

Hakemler konuşabiliyor veya canlı yayınlara katılabiliyor mu bilmiyorum. Sadece gönlümden geçen hep bu oldu.

Fenerbahçe'nin kibirli açıklamasına katılıyorum ama içerisinde geçen Fırat Aydınus'a linç kampanyası yapmayalım içinde tebrik ettim kulubü.

Bunun dışında ben bugüne kadar hiç bir hakemin, bilerek, talimatlı karar verdiğini zannetmiyorum. Normal hayatımda, her şey hakkında binlerce komplo teorileri kurabilirken, futbol hakkında hiç bir komplo teorisine katılamıyorum.

Ezcümle; bence tüm futbol camiasında en büyük sıkıntı iletişimi becerememek.

Berk Çetin dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Berk Çetin dedi ki...

Eleştirileriniz için teşekkürler; fakat ben özellikle ilk söylediğiniz şeye katılmadığımı belirtmek isterim. Maç sonrası eğer Caner'inki gibi haksızlığa yol açmış tartışmalı bir pozisyon varsa ben öncelikle futbolculardan, TD'lerden ya da idarecilerden ortamı yumuşatıcı demeçler beklerim. Öbür türlü hakemler ne yaparsa yapsın, haksızlığa uğrayan tarafın taraftarlarına yaranamazlar. Kaldı ki maç sonrası özür dilemesine bile fırsat vermeden bütün silahlarıyla saldırmaya başlamıştı kamuoyu.

Ben de sizin gibi MHK'nın bütün bu pislik içinde en temiz kurum olduğunu düşünenlerdenim, hakemlerin de yıllarca itibarsızlaştırılmalarına katlanamıyorum ama bizim gibi düşünenler maalesef çok küçük bir azınlık.

Saygıyla.

Adsız dedi ki...


Yazınızın bir kısmına katılmakla birlikte Fırat Aydınus hakkındaki bir nüansı yansıtamadığınız için bazı noktaları ıskaladığınızı düşünüyorum. Fırat Aydınus'un yaptığı şey bir "hata" değil zaten konunun bu kadar büyümesi de önceki hakem "hatalarına" göre daha normal. Fırat Aydınus'un arkasından duyduğu bir küfre, kimin söylediğine emin olmadan kart çıkartması, ön yargılı ve şartlı olduğunu gösterir. Bu da bir hakemdeki en olmaması gereken özelliktir. Ben birinin maşası olduğunu yada yönlendirildiğini düşünmüyorum ama maçı yönetirken "Burak Yılmaz hep kendini yere atıyor, her düştüğünde sarıyı basayım" tadında şartlı çıkmak gibi çıkıp "Caner hep küfrediyor, ben sürekli bunu takip edeyim, kırmızıyı basayım" mantığında çıktığı ne yazık ki belli. Çünkü bu şekilde şartlanmayan biri asla emin olamadığı şey için ceza kesmez. Zaten ceza kesecek yer arıyordu.

Caner'e gelince açıklamalarını beğenmedim. Çocuğumun ölüsü gibi laflar kendisini haklıyken haksız duruma sokmuş. Zaten Caner'in çok sağlam bir karaktere sahip olduğunu da düşünmüyorum. Zaten böyle olduğu için Fırat Aydınus kendini tabiri caizse "mimlemişti".

Veysel'e gelince onunda samimiyetine güvenmiyorum. Caner'in "lan" dan atıldığını anladı. Ses çıkarmadı. Maç sonrası utandığı için "ikimizde etmedik" dedi. Sonra gece muhtemelen uyuyamadı. Ben "lan" dedim ama o küfür değil dedi. Lan bir küfür ama bir hakemin buna kırmızı kart göstermesi de ağır. Ben hakem olsam ağzını topla bir daha böyle aynısını duyarsam oyundan atarım derim. Böylece futbolcuya hem hatasını göstermiş olursun, hem de otoriteni korumuş olursun. "Hocam lan küfür değil pardon" derse "hayır küfür bir daha duymayayım" dersin. Sorun basitçe çözülür. Ama Fırat'ın amacı Caner'i küfürden dolayı maçtan ihraç etmekti. Hatta ne kadar erken yaparsa o kadar otoriter olacaktı. Hani bizde erken çıkan kart cesaret demektir ya. Fırat bey ne kadar erken çıkartırsa o kadar cesur olacaktı.

Kendisi haksız bir şekilde attığını bence kırmızı gösterdikten sonra Caner'in yalvarması ile anladı. O yüzden Aykut Kocaman'ı da cezalandıramadı. Aykut Kocaman'da maç sırasında neyse de maçtan sonra bence çok büyük bir hata (caner'in hatasından bile büyük) yaptı ve çok sert bir uslupla konuştu.

Yönetimin açıklaması son zamanlarda duyduğumuz fenerbahçe açıklamaları nedzinde biraz daha sakin ama en azından hakemi ertem şenerlere yedirmeyelim diyerek biraz daha insaflı. sonuç olarak fenerbahçenin açıklamasını da sizin gibi hatalı buluyorum ama.

Adsız dedi ki...

Ertem Şener için yapacak yorum yok zaten muhtemelen herkes aynı fikirdedir. Zaten kendisi Fırat Aydınus'dan özür dilemiş. Bu işlere girecek bir "adam" olarak kendisi "bile" hata yaptığının farkında yani.

Çoğu yerde aynı fikirdeyiz diyeceksin ama Fırat Aydınus'un bir hata yapmadığını, art niyetli olduğunu kabul edersek yazının seyri bence biraz değişmeli. Art niyetli bir hakem olamaz. o yüzden düdüğünü asması lazım. Bu bir hata değil çünkü bu hakem olmanın ilk kuralını çiğnemek. Kendisi şike yapmamış ama şike yapmak nasıl hakem olmanın tarafsızlık kuralını çiğniyorsa bu hareketinde affı yoktur.

Kendisinin özel hayatı ne yazık ki çarşaf çarşaf döküldüğü için kendisine üzülüyorum ama bu durumu lehine çevirebilirdi. Zor bir süreç geçiriyordum o yüzden art niyetli davrandım diyerek günah çıkarabilirdi.

Şu an kendisinin art niyetli hareketi yüzünden (bunun yanlış olması o kadar önemli değil dediğiniz gibi Veysel de görse aynı şey olmuş olacaktı) Caner iki maç yok. Fenerbahçe 70 dakika 10 kişi oynadı ve Aykut'da bir maç tribünde.

Yani kendisi art niyetini bu sonuçlara rağmen sürdürmekte. Artık bu art niyetten de öte birşey dışarıdan bakan birinin tarafsızlık ilkesinin çiğnendiğini bile düşünebilir. kendisi hala o erken kart gösteren cesur hakem imajını korumak için Fenerbahçe'ye büyük bir darbe vurmuştur. Bunu da bilerek isteyerek yapıyor. çünkü şu an durumu daha rahat görebilecek bir yer de bu ısrarında devam ediyor.

Bunlar ışığında düdüğünü asması daha akıllıca olur. Yoksa gerek ertem gibi gerek yedek manu'ya havaalanı basan bir taraftar profiline sahip olduğumuz için daha çok koruma ile gezmesi gerekir. (ben bunu tasvip ettiğim için söylemiyorum, ama kendisi de o vandallar gibi elindeki gücü kullanarak kendini tatmin ediyor.)

Uzun bir yazı oldu özür dilerim. Bu arada önemli mi bilmiyorum ama takım tutmuyorum yani en azından Türkiye'den bir takımı tutmuyorum.