10 Kasım 2012 Cumartesi

Euroleague 5.hafta değerlendirmesi

Lietuvos Rytas 67 - Beşiktaş 73

Euroleague'deki temsilcilerimizden Beşiktaş, fikstürün ilk yarısının son maçında şu ana kadar çıktığı en önemli maça Litvanya deplasmanında çıktı. Daha önce Bamberg'e karşı alınan deplasman galibiyetinden sonra Rytas'ı da yenerlerse büyük avantaj sahibi olacağının farkındaydı koç Erman Kunter. Pazartesi günü de bu maçın provasını sert geçen Fenerbahçe Ülker maçında yapmıştı siyah-beyazlılar. Fakat o maçın son periyodu Litvanya'daki maç öncesi hepimizi tedirgin etmişti. Yine de önceki maçlarda da olduğu gibi koç Erman Kunter en büyük kozumuzdu.

Düşük ritmle başlayan hücumlarımıza karşılık Rytas ekibi alınan hücum ribauntları ve yaratılan ikinci şans sayılarıyla potamızda etkili oldu. Savunma sertliğini yukarıya taşıyamayan ekibimiz, hücumda da pas sayısını arttıramayınca skor Lietuvos Rytas lehine biraz olsun açıldı. En önemli skorerlerimizden Patrick Christopher'in oyuna 0/3 ile başlayıp kenara gelmesi ve Gasper Vidmar'ın erken 2 faule ulaşması sonucu direksiyona tamamen Jerrells'a geçti. Kimi tercihlerinin erken ve gereksiz olduğu su götürmez olsa da, Jerrells'ın bire bir'lerdeki başarısı Beşiktaş'a genellikle yarar sağlıyor. Ancak bu zorlamaları yapan oyuncunuz sizin oyun kurucunuz ise bu durum uzun vadede sıkıntı yaratır. Onun düzen içinde kalmayı öğrenmesi veya Kunter'in alternatif hücum yolları da denemesi gerekiyor. Euroleague'de deplasman maçının ilk çeyreğinde açık ara en fazla topu point guardınız kullanıyorsa bu durum bir hayli ilgi uyandırır. Ama Jerrells'ın hücum yetenekleri ve Beşiktaş'ın skor potansiyeli düşünüldüğünde birkaç maç içinde, günü kurtarmak adına bu yola başvurulabilir.


Vidmar'ın oyundan çıkması ve Falker'ın 'size' olarak Samardziski ve Ivanov gibi oyunculardan geride kalması, çember altından sayılar yememize yol açtı. Ancak Falker getirdiği enerji ile bir şekilde verim vermeyi başardı. Tabii potaya yarım metreden yaptığı atışlar girse daha da güzel olurdu. Özellikle ilk yarıdaki bir pozisyonda 24 saniye süresinin bitimine 3-4 saniye kala topu tutarak hakemden mola talep etmesi izleyenleri eğlendirdi; sahadaki oyuncunun aktif oyunda mola alabilmesi yalnızca NBA'de mümkün çünkü. Pota altından yenilen basketlere Jerrells cevap verince ilk çeyrek 20-17 ev sahibi ekibin üstünlüğü ile sonuçlandı.

İkinci periyoda ufak bir seriyle başlayan Beşiktaş hemen öne fırladı. Savunmada ise genç yıldız Nedovic sorun yaratmaya başladı.Kağıt üstünde çok da büyük yıldızları olmayan Rytas'da maç öncesi üç oyuncu göze çarpıyordu: Seibutis, Blums ve Nedovic. Bunlardan ikisinin çok kötü oynaması Nedovic'in orta mesafeden bulduğu isabetlerin etkisini azalttı. Özellikle Seibutis, Muratcan Güler tarafından sahadan silindi. Brose Basket deplasmanında 10/13 isabetle oynayan eski Olin'li Renaldas Seibutis bu maçta 1/7 isabetle 9 sayıda kalınca takımı adına büyük hayal kırıklığı yarattı. Muratcan'ı ise böyle bir skoreri pasifize edebildiği için tebrik etmek lazım. İkinci periyottan akılda kalan başka bir olay ise, Tutku Açık ile başlayan pas trafiğiydi. Hücumun tıkandığı anlarda adeta 'joker' gibi oyuna alınarak katkı vermesi beklenen ve bu beklentiye genellikle cevap veren Tutku, Beşiktaş'ın oyuna ortak olmasında önemli bir etkendi. Periyodun sonlarını kötü oynayan Beşiktaş öne geçmesine rağmen soyunma odasına 33-33 eşitlikle gidilmesine razı oldu.


İkinci yarıya da seriyle başlayan temsilcimiz, bir anda kendini 8 sayı önde buldu. Ancak yapılan kötü tercihler ve Babrauskas'ın etkili oyunu periyot sonunda yine yakalanmamıza sebep oldu. Sezon başından beri verim vermeyen ve patlama yapması beklenen Vladimir Dasic yine istenen seviyede bir basketbol oynamadı. Gerçi 7 dakikada attığı 10 sayıyla sahada olduğu dönemde Beşiktaş'ı önde tuttu. Fakat Dasic'in bu takımın lokomotiflerinden biri olmasının artık zamanı geldi. İlk turun yarısı geçilmiş durumda ve hücumda Jerrells-Christopher ikilisi dışında skor yapabilen çok az oyuncumuz var.

Son periyotta ise yine siyah-beyazlıların periyoda iyi girişine tanık olduk. Rytas cephesinde kaçan dış şutlar(özellikle Blums'un 1/5'i dikkat çekiciydi) ve yapılan top kayıpları skor bulmalarını engelledi. Daha sonra alternatif yollar deneyerek Ivanov ile içeriden, Babrauskas ve Nedovic ile dışarıdan sayılar buldular. Temsilcimizde ise meydan Jerrells'a kalmıştı.Böylesine önemli bir maçta çok kötü oynayan Christopher sorumluluk almayınca, böyle anları çok seven Jerrells sazı eline aldı ve son sözü söyledi. Tabi Markota'nın da içeriden ve dışarıdan yaptığı müthiş katkıyı unutmamalıyız.

Sonuç olarak Barcelona ve CSKA'yı bir tarafa bırakırsak, rakiplerinin tamamını hem de ikisini deplasmanda yenen temsilcimizin gruptan çıkmak adına yolu bir hayli açık görünüyor. Özellikle Euroleague konusunda tecrübesiz olan takımımızın kendine rakip gördüğü ve her yıl buralarda olan iki takımı deplasmanda yenmiş olması büyük bir olay.Yine de rehavete kapılmadan ve eksiklikler tespit edilerek fikstürün ikinci yarısına başlanmalı.

-OZAN KEBAPÇI


Mapooro Cantu 82-58 Fenerbahçe Ülker

Yıldızların takıma yavaş yavaş adapte olması ile birlikte önce Panathinaikos, sonra Beşiktaş karşısında alınan galibiyetlerin akabinde Cantu deplasmanında mutlak favori olarak giden Fenerbahçe Ülker, sahadan 82-58 mağlup ayrılarak hezimete uğradı desek abartmış olmayız sanırım. Bu sonucun altında yatan en büyük sebep; takımın sezon başından beri yaşadığı problemlerin üst düzey bir hücum performansı sergileyen İtalyan ekibi karşısında tekrar su yüzüne çıkması.

İlk çeyreğin başında iki tarafında oyuna savunmada konsantre başladığını gördük. Mike Batiste'in boyalı alan sayısı ve maç boyunca takımın en diri gözüken ismi Sato'nun fast-break sayısıyla 4-0 öne geçen Fenerbahçe Ülker, maç boyunca çare bulamayacağı Jonathan Tabu'nun etkili oyunu ile çeyreğin bitimine 3 dakika kala 12-10 geride girdi ve kabus başladı. İlk çeyreğin sonu ve ikinci çeyreğin başına kadar geçen sürede savunmanın vitesini arttırarak 16-2'lik seri yakalayan Cantu, Fenerbahçe'nin bir daha ciddi anlamda maça ortak olmasına izin vermedi. Tabu önderliğinde Jeff Brooks, Marco Cusin ve Pietro Aradori'nin etkili oyunu karşısında savunmadaki disiplini tamamen kaybeden temsilcimizin maç boyunca sadece 19 ribaund toplayabilmesi de takımdaki gözle görülür eksikliklerin giderilmek yerine, çığ gibi büyüdüğünün göstergesi oldu.


Pianigiani'nin göremediğini düşündüğüm sorunlardan biri pota altı savunmasında Batiste ve Andersen'in uyumsuzluğu. Alan paylaşımı konusunda problemler yaşayan bu ikili, toplamda sadece 5 savunma ribaundu toplayabildi. Batiste'in o bildiğimiz sertliğinden eser olmamasının yanında hücuma da yeterli desteği verememesi takıma büyük kayıplar yaşatmaya devam ediyor. Pick'n roll savunmasında daha önce bir takımın bu kadar yerlerde süründüğüne tanık olmamıştım ve bunun da en büyük sorumlusu bu ikili. Kaya ve Oğuz birlikte oyundayken de Andersen-Batiste ikilisinin savunmadaki acizliği de maç boyunca alenen ortadaydı, fakat Pianigiani'nin savunma problemini yanlış beşlerle çözmeye çalışması Fenerbahçe Ülker'in nispeten iyi yüzde ile hücum etmesine rağmen bu denli fark yemesinde doğrudan etkili oldu kuşkusuz.

Bu maç için adından ayrıca söz edilmesi gereken isim kesinlikle Barış Ermiş. 13 dakika süre almasına rağmen  3'te 3 ile 6 sayı 3 asistlik performansı bir kenara, sadece o oyundayken  takım gerçek bir oyun kurucu tarafından yönetildi. Bilinçli hücumların büyük kısmı Barış'ın oyunda olduğu bölümde gerçekleşti Cantu karşısında. Barış frene nerede basıp vitesi nerede artıracağını çok iyi bilen, takımın topu iyi döndürerek dış şutta doğru adamı bulmasını sağlayan bir point guard. Ne kadar büyük bir yıldız da olsa ne  McCalebb'de ne de Bremer'da bu özellikler mevcut değil. Doğru hücum edilmesi adına en azından McCalebb, sakatlığından ötürü sahaya yeteneklerinin yarısını bile yansıtamazken Barış'ın sürelerinin artması, oyuna da Bremer yerine onunla başlanması mantıklı olacaktır. Lakin Pianigiani oyunculara verilen süreler konusunda pek rasyonel hamleler yapamıyor, Romain Sato 2'den 4'e kadar her pozisyonda oynadığı 36 dakikadan sonra ruhunu teslim etmediği için şanslıyız.


Şunu da belirtmek gerekir ki 82-58'lik skorda Fenerbahçe'nin eksikleri kadar Cantu'nun muazzam şut sokmasının etkisi büyük. Bu takımın her zaman bu şekilde hücum etmesi mümkün değil nitekim üçlüklerde %45, ikiliklerde %70 isabet elde ettiler. Maçın sonuna doğru iyice kontrolden çıkan şutlara sanırım iyi bir Fenerbahçe de bir şey yapamazdı. Basketbolun doğası gereği bu durumlar oluşacaktır, maçın tesellisi Fenerbahçe'nin rezalet savunma görüntüsü verdiği bir günde Cantu'nun böyle bir maç çıkararak bu mistik kredisini tüketmesi olabilir. Onun dışında Pianigiani'nin oyuna öncelikle takımın problemlerini görmeyi başararak müdahele etmesi, McCalebb'in iyileşmesi, Emir'in de kendine gelmesi için taraftara düşen görev dua etmektir sanırım.

-MERT TEZCAN


Anadolu Efes 64 - Zalgris Kaunas 77


Euroleague'deki temsilcilerimizden Anadolu Efes, İstanbul'da grubun namağlup takımı Zalgiris Kaunas ile liderlik maçında karşı karşıya geldi. Kağıt üzerinde temsilcimiz daha potansiyelli bir takım olarak gözükse de, yeni kurulan bir takım olmanın getirdiği problemlerin ortaya çıkmasına sebep olabilecek bir karşılaşmaydı bu Efes için. Kadrosunda yaşları artık kemale ermiş olan Lavrinovic kardeşler gibi, Kaukenas gibi tecrübeli oyuncuları da bulunduran Zalgiris, Olympiacos ve Caja Laboral deplasmanlarında kazanarak grupta ne kadar iddialı olduğunu göstermişti. Yine de onlar için Efes maçı şu ana kadar oynadıkları en önemli maçtı. Temsilcimizde Barac'ın sakatlığı sürerken Zalgiris'te de önemli pivot Javtokas'ın sakatlığı devam ediyordu.

Anadolu Efes'in bu sezonki kimlik değişiminden daha önce bahsetmiştim. Yüksek set temposuna ve fast-break'lere bağlı olarak skor potansiyelinin ne kadar yukarı tırmandığını hep birlikte görmüştük. Ancak bu sefer rakip en az Efes kadar hızlı oynamayı seven bir takımdı. Nitekim maça da savunma oturmadan yaptıkları erken atışlar ile başladılar. Aldıkları hücum ribauntları ile de hem kendilerine ikinci şans yarattılar hem de Efes'in vites büyütmesini engellediler. Savunmada ise Euroleague'in en formda oyuncularından olan Jordan Farmar'a özel önlem aldılar. Efes hücumunun lideri Farmar oyuna tutuk başlayınca, top paylaşımı azaldı ve dengesiz atışlar tercih edildi. Bu bölümde Sinan Güler ile sayılar bulduk. Ancak savunmada Popovic üzerinde etkili olamayan Sinan, eski Efesli'nin ilk çeyrekte ritme girmesini engelleyemedi. Yine önceki yazılarımda bahsettiğim 3 numaradaki fizik dezavantajının Josh Shipp'in gelişi ile biraz olsun azalacağını düşünmüştük. Shipp'in ağır sakatlıktan çıkmış olması onun sürelerini azaltsa da oyundayken yine savunmaya katkı verdi. Ancak o girene kadarki zaman zarfında Kaunas takımı, Darden ve Kuzminskas ile bizim zayıf noktamızı işlemeye başladılar. Bu Joan Plaza'nın dersine iyi çalıştığını gösteriyordu. Hücumda ise Farmar'ın kontrol altında tutulması ve Gordon'ın erken 2 faul alması ile top kayıpları başladı. Yine de Efes kötü geçen çeyrekte 23 sayı bulmayı başardı.


2. çeyreğe savunmasını sertleştirerek başladı temsilcimiz ve bu arada özellikle Semih Erden'in etkili oyunuyla 6-0'lık bir seri yakaladık. Ancak dışarıdan yeterli katkı gelmeyince bu seri kısa sürdü. Top kaybını şu ana kadar minimize etmeyi başarmış olan Efes'te ilk yarı yapılan ve genellikle acele oyundan kaynaklanan basit top kayıpları çok can yaktı. Çünkü Shipp ve Gordon sayesinde savunmada kapılan toplar heba oldu. Toplamda 14 top çalmaya rağmen az sayılabilecek sayıda hızlı hücum basketi bulabildik. Bu gibi durumlarda ( Farmar'ın kontrol altında olduğu ve Gordon'ın kötü oynadığı ) ise oyun sete set kaldığında ne yapacağımızı tam olarak çözememiş göründük. Yalnızca Semih Erden'e inen toplarla skor bulabildik. İlk yarıdan akıllarda kalan diğer noktalar ise serbest atışlardaki sıkıntı ve ikinci periyot yenen 12 sayıya rağmen atılan yalnızca 14 sayı ve 4 maç sonunda en yüksek 3 sayı yüzdesine sahip olunmasına karşın bu maçta 3 sayı çizgisinin gerisinden 2/7'de kalınmasıydı. Zalgiris'te ise bu oran özellikle Popovic'in 3/4'üyle 5/11'di. Son dönemin yıldızı Farmar ise ilk yarıyı yalnızca 4 sayıyla kapattı.

İkinci yarıya ise Semih'in Lavrinovic kardeşlere üst üste aldırdığı faullerle başladık. Ksystof Lavrinovic bu bölümde dörtleyerek kenara geldi. Ancak savunmada Marko Popovic'e çare bulmakta zorlandık. Ritm şutörlerin maça iyi başladıktan sonra iyi devam etme olasılığı her zaman yüksektir. Popovic de ilk yarı bulduğu 3 isabetten sonra üçüncü çeyrekte 4/4 ile 3 sayı atarak bu tezi doğruladı. Temponun düşmesine bağlı olarak sisteminden uzaklaşan hücumumuzda ise Farmar'ın skor yapamadıkça oyundan koptuğuna tanık olduk. Şu ana kadar az top kaybeden Farmar ve Gordon'dan toplamda 11 top kaybı gelmesi ise takıma ayrıca zarar verdi. Buna istinaden hücumda Mahmuti'nin istedikleri çok az gerçekleşti ve tek ayakta kalan isim olan Semih de sakatlanıp soyunma odasına gidince takım skor yapamaz oldu. Neyse ki Semih parkeye dönerek ciddi bir probleminin olmadığını göstermiş oldu. Efes hücumda bu denli zorlanırken Mahmuti'nin Vujacic'i pek düşünmemesi benim kafamda soru işaretleri oluşturdu. Tamam, savunmada hem Darden'in hem de Kaukenas'ın karşısında pek şansı yok Vujacic'in; ama Efes'in de hücumda skor bulduğu vakit savunmasını yukarı çekebildiğini daha önce görmüştük. Set içinde dışarıdan skor bulabilecek en önemli Efes oyuncusunun Sasha Vujacic olduğunu da biliyoruz. Dusko Savanovic de savunmadaki gayretine rağmen hücumda hayal kırıklığı yarattı. Valencia günlerinden hala çok uzakta görünüyor. Ancak onun da azımsanmayacak bir ego sahibi olduğunu ve daha fazla süre almasının onun performansını yukarı çekeceğini de biliyoruz. Zalgiris'te ise geçtiğimiz sezonun ikinci bölümünü Efes'te geçiren Lafayette önceki maçlara nazaran pek verim vermedi.



Son çeyreğe 9 sayı geride başlayan temsilcimiz, ne zaman hücumda -özellikle Semih ile- hareketlense Zalgiris'ten hemen cevap aldı. Bu dakikalarda skoru çevirmek adına seri yakalamak gerekiyordu ve Farmar-Vujacic ikilisi aynı anda sahadaydı. Fakat onlar da toplamda 2/9 üçlük atarak hayal kırıklığının ötesine geçemediler. Buna karşılık Darius Lavrinovic maçın belkide en kritik anlarında attığı 2 üçlükle Efes'in fişini çekti. Farmar ise ilk üç sayı isabetini maçın bitimine 3.5 dakika kala bulabildi. Bu maçta bizi sevindirebilecek tek olay ise Semih'in 20 sayı bularak kendine gelmesiydi.

Anadolu Efes'i hem bugünün hem de grubun son gününün lideri olabilmesi adına çıktığı bu kritik maçta daha iyi, en azından yeni uygulamaya başladığı sistemi oynarken görmeyi tercih ederdik. Ancak maçtan sonra Mahmuti'nin de dediği gibi henüz bir kimlik oluşturulamamış ve Shipp'in de gelişiyle kısa rotasyonu da karışmış durumda. Karamsar olmaya gerek yok, Efes'in potansiyeli F4 yapabilecek düzeyde, tabii erken konuşmamak da lazım. Bu maç içinse sahada rakibini iyi etüt etmiş, ne yapmak istediğini bilen ve Popovic gibi formda bir skoreri olan Zalgiris takımını tebrik etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.

-OZAN KEBAPÇI

Hiç yorum yok: