13 Kasım 2012 Salı

İnanalım mı?

Marsilya-Gladbach beraberliği ile birlikte Limassol maçından, Mersin-Galatasaray beraberliği üzerine de Orduspor maçından 3 puanla ayrılan Fenerbahçe Uefa Avrupa Ligi'nde ve Süper Lig'de haftanın kazananı oldu kuşkusuz. Meireles'in dönüşünün takımın şablonunu doğrudan etkilediği aşikar olsa da, uzun vadede başarı sağlayacak sistemin bu olduğu hala tartışma konusu. Kanımca yapılan tercihler takıma zarar vermeye devam etmekte.


Limassol maçıyla ilk 11'de Meireles'in yerini alması ve Selçuk'un kulübeye dönüşü Topal'ın da takım içindeki rolünü değiştirmiş gözüküyor. Selçuk'un top çıkarırken yaptığı sürekli hatalar ve Baroni'nin maç içinde kendi yarı alanına neredeyse hiç uğramaması top dağıtma görevini Mehmet Topal'ın üzerine yıkmıştı ki bu kesinlikle ondan beklenmesi gereken bir iş değil. Neyse ki Meireles imdada yetişti ve kendini fazla sıkmadan soğukkanlı oyunu, doğru pas tercihleriyle takımın topu hücuma taşıma problemini aşmasına yardımcı oldu. Havada süzülerek giden milimetrik uzun pasları da gözlerimizin pasını sildi.


Sow'un sakatlık iddialarıyla dalga geçercesine rakip defansla verdiği ikili vücut 'savaşları' son günlerde taraftarın da dikkatini fazlasıyla çekmiştir tahminimce. Maçın 10. dakikasında yine onlardan birini bizlere izleterek pozisyonu yoktan var etti, Stoch'a pasını çıkardı ve vasat bir şut sonucu Fenerbahçe korner kazandı. Baroni'nin ortasında defanstan dönen topu iyi takip eden Kuyt, kaleciyi geçtikten sonra şık ve ölçülü bir vuruşla takımını öne geçirdi, Avrupa arenasındaki 7. maçında 5. golünü atarak 15 gollü Alex, 12 gollü Tuncay ikilisine sinyal vermeye devam etti. Gökhan Gönül'ün yanlış hatırlamıyorsam ilk hücuma çıkışında yaptığı ortada Baroni'nin topu şık bir şekilde Sow'un önüne indirmesi sonucu Senegal'linin istekli oyunu gole süslenmiş oldu. İkinci yarıda Fenerbahçe Aykut Hoca'nın kendini fazla sıkmama bahanesine sarılarak durağan futboluna devam etti. Vahşi bir set hücumu uygulayarak oyunu rakip sahaya yıktı Sarı-Lacivertliler görmeye alışık olduğumuz şekilde, nitekim Sow'un doğru koşuları sonucu pozisyonlar da geldi fakat ikinci yarıda skor değişmedi. Maçın ilk 5 dakikasındaki bocalama dışında Limassol'un kendi yarı sahasında sürekli rahatsız eden ve rakip forvetleri kovalayan bir defans hattı gördük. Kademede derinliğin kaybolmasına izin verilmedi, Meireles'in de yine bu konuda hakkını teslim etmeli.


Pazar akşamı Limassol'den çok daha zorlu bir rakip olan Orduspor karşılaşması, Galatasaray'ın Mersin deplasmanında puan kaybetmesinin üzerine takımın taraftarına kavuştuğu maç olduğu da düşünülürse heyecan verici bir mücadele olacaktı. Bütün camia maç öncesi Orduspor'dan ve Hector Cuper isminden çekiniyordu ve haksız sayılmazlardı. Fakat bu maçta yine Aykut Kocaman'a yapacağımız eleştiriler olacaksa da Karadeniz ekibi karşısında uyguladığı genel taktiğin mevcut veriler ışığında mantıklı olduğunu belirtmeliyiz. Şöyle ki; Aykut Kocaman sürekli kilometrelerce koşan bir takım yaratmak istediğini söyleyedursun, Fenerbahçe'nin hücum stili ortada ve bu stille Cuper'in sağlam savunma hattını aşmak hiç de kolay olmayacaktı. Takım Baroni, Meireles, Stoch ve Mehmet Topal gibi hatırısayılır şutörlere sahip. İki maç ilk 11 çıkarak Caner'in formunun yanından geçemeyecek olduğunu gösteren Stoch'ta bu maç da ısrar edilmesi bu tezi destekler; bu dörtlüye talimat verilmiş: 'Defanstan dönen her topa ve kaleyi net gördüğünüz her pozisyonda düşünmeden vurun.' Maçı sağlıklı izleyen her Fenerbahçeli de bunun farkına varmıştır kuşkusuz. Sonucu da gayet verimliydi; Orduspor kalesine maç boyunca 20 şut çekildi, bunların aşağı yukarı 15' ceza sahası dışındandı, 7 si kaleyi buldu, %90'ı son derece etkiliydi, 2'si direkten döndü ve 1'i gol oldu. Bu taktiğin bu maça özel olduğu varsayımında kimse için problem yok, ama bu devamlı hale gelirse iş çok farklı boyut kazanır. Her şeyden önce iyi bir takım bunlara ihtiyaç duymamalı, bol koşulu ve hareketli bir hücum yaratmaya yönelik hamleler yapılmalı. Mantıklı düşünürsek zaten bir futbol takımını şütörlerin üzerine kuramazsınız, o basketbol için geçerli olabilir. Umarım bu senaryo Orduspor maçından ilerisine uzanmaz.


Maça biraz daha değinirsek, Limassol maçındaki gibi sağlam ve hatasıza yakın oynayan bir Fenerbahçe defansıyla karşılaştık. Bekir-Yobo ikilisi Stancu ve Hasan Kabze'yi sürekli kovaladı ve Orduspor'a pozisyon imkanı vermedi. Kendi yarı sahasında ikili yardımlaşmalarla hücumcuların alanlarını daraltarak rahat paslaşma imkanı Orduspor'a tanınmadı. Rakip yarı sahaya dağılma problemi bu maçta da su yüzüne çıkmadı, Sarı-Lacivertliler oyunun büyük bölümünü Ordu yarı alanına yıkmayı başardı. 11. dakikada maç boyunca hem sağda hem solda sürekli top kovalayan Kuyt'un çok beklenti içine girmeden attığı ara pasta topla buluşan Sow, defans ikilisi arasından Ronaldo(9) gibi geçti, Fornezzi'nin kapattığı köşeye Drogba gibi vurdu ve durum 1-0 oldu. Sow'un bu ölü veya ölmeye yakın pozisyonları rahatça gole çevirişlerini hayranlıkla izlemeye devam edeceğiz sanırım. İkinci yarıya da ilk yarıdaki görüntü hakimdi. Fenerbahçe Orduspor kalesini yoklamaya devam etti, geçen hafta sonradan oyuna girerek takıma tempo getiren ve iyi iş çıkaran Sezer Öztürk orta alanda buluştuğu topla cesurca kaleye yöneldi, düzgün bir şut çıkardı: 2-0. Golden sonraki sevinç de en az Sezer'in küçük oğlu kadar görülmeye değerdi. Sezer'in durumu takım açısından son derece sevindirici, onu kazanmak bu maçı kazanmaktan da önemli olmalı Fenerbahçe için. Gerek sergilediği karakter-büyük külübe gelip ağır sakatlık yaşadıktan sonra ismi unutulmak üzereyken yeniden doğmak kolay iş değil-  gerek yeteneğiyle özel bir oyuncu.



Son olarak Aykut Kocaman'a bu maçla ilgili yöneltilmesi gereken birkaç eleştiri daha olduğu kanısındayım. Sürekli koşan bir takım yaratılmak istendiği söyleniyor ve Fenerbahçe'nin durumu ortada. Alex gittikten sonra yapılan 1-2 maçlık tam saha baskıdan eser kalmadı, durarak oynanan futbol belki takımın en büyük problemi. Meireles 77. dakikada oyundan çıkmasına ve sakatlığından dolayı kendini fazla sıkmadığı açıkça görülmesine rağmen takımın en çok koşan ismi, bu durum kesinlikle sadece onun Premier Lig macerasıyla açıklanamaz. Bununla birlikte Meireles Fenerbahçe'nin en çok koşan oyuncusu olmasına rağmen sahanın en çok koşan 5. oyucusu ve birileri hala koşan takım yaratmaktan bahsedebiliyorsa burada büyük bir çelişki söz konusudur. Maçın 87. dakikasında yapılan Sow-Selçuk değişikliği neyin nesidir, amaç nedir? Bir Fenerbahçeli olarak soruyorum; değişiklikle alakalı olsun olmasın 87'de yapılan bu hamlenin üzerine 90+2'de  gol yenildiğinde çıldırmamak elde mi? Sanırım bu soruları sormaya ve mantıklı cevaplarını alamamaya devam edeceğiz. Olsun, sevdik bir kere deyip geçelim nedir ki?


Hiç yorum yok: