23 Kasım 2012 Cuma

Marsilya 0 - Fenerbahçe 1


Uefa Avrupa Ligi C Grubu'nda en yakın rakibiyle 2 maç kala arasındaki puan farkını 5'e çıkarmış olan bir Fenerbahçe düşünelim, zira böyle bir takım var. Bu takım Marsilya deplasmanından 1 puanla döndüğü takdirde son maç evinde Gladbach'tan 3 fark yemezse grubu lider tamamlayacak. Son olarak da bu takımın teknik sorumlusunun Aykut Kocaman olduğunu belirtelim. Tüm bu veriler ışığında 'Fenerbahçe Velodrome'a beraberliğe gidecek, maç boyu kendi yarı alanına hapsolup çaresizce gol yemeyi bekleyecek ve neticesinde mağlup olup geri dönecek' şeklinde bir tahmin yapsaydık, Türkiye saati ile 22.05'e kadar sanırım herkes bizimle aynı fikirde olurdu. Nitekim günümüz futboluna hakim normlar baz alındığında Marsilya deplasmanına beraberlik için gitmek hiç de mantıksız değil. Mantıksız olan taraf, Fenerbahçe futbol takımının son 1,5 senedir kendi alanına yaslandığı her maçın hüsranla sonuçlanması ve bu duruma bugüne kadar herhangi bir çözüm üretilememesiydi. Fenerbahçe bugün ilk defa böyle maçlarda aslında nasıl savunma yapılması gerektiğini anlamış gözüktü, bunun üstüne Bekir'in yaptığı eşek şakası da eklenince bu zorlu deplasman tadından yenmez bir Güney Fransa macerası olarak kulüp tarihindeki yerini aldı.


Aykut Kocaman normal şartlar altında 3 gömülü orta saha oyuncusu kullanarak orta alanı kalabalık tutma güdüsüyle maça başlayıp, ileride top tutma imkanını ortadan kaldırırcasına hareket ederdi. Sow tek başına rakip defansla dövüşür, Kuyt tek başına tam saha pres yapmaya çalışır, en az 8, bazen 10 oyuncusu ile kendi yarı alanına doluşur ve alan savunmasını becerememeye yemin etmişçesine sahaya kötü dağılırdı Fenerbahçe. Yarı  alanında bu kadar kalabalık olmasına rağmen rakip hücumculara herhangi bir tehdit teşkil edecek düzeye çıkamazdı takım savunması. Fakat Marsilya karşısında gerçekten yapılması gereken müdafaa yapıldı. İlk yarıda Fransız ekibinin kanatları kullanmayı pek fazla tercih etmemesi, bunun üzerine Sarı-Lacivertliler'in de diagonal anlamda topun yoğun olarak oynandığı alanı daraltması maçın gidişatına direkt etki yaptı. Marsilyalı oyuncular Fenerbahçe yarı sahasına girdiği anda bu daraltma sonucu temeli atılan Kuyt ve Caner'in yardımlarıyla ikili, kimi zaman üçlü baskılar yaparak rakibin top oynamasına izin vermedi. Baroni yine bölgeler arası bağlantıyı tam anlamıyla kuramasa da topu saklayıp takımının Marsilya yarı alanında çoğalmasını sağlayıcı hamleler izletti bizlere. Savunma yapmanın kendi sahasına doluşmaktan ibaret olmadığını, ileride top tutarak ve çok adamla yardımlaşmalı şekilde rakibe basarak çok daha sağlıklı bir defans futbolu oynanabileceğini anlamış gözüken Aykut Kocaman'ın öğrencileri, ilk yarıda Hasan Ali'nin ters kademede geç kaldığı ve Andre Ayew'in topu dışarı yolladığı pozisyon dışında neredeyse hatasızdı. Hasan Ali için birşeyler söylemek gerekirse savunmada her maç düzenli olarak yaptığı hataları bir kenara bırakalım, hücumda yaratıcılığının neredeyse sıfır olması Fenerbahçe'nin en büyük handikaplarından biri olarak son maçlarda dikkatimi çekmekte. Çizgide topla buluştuğunda çizgiye paralel attığı zorlama paslar ve bu pasları atmadan önce kendini şartlaması futbolunun kalitesini düşürüyor. Doğru bindirmeleri yapsa da açtığı ortalar genelde amaçsızca ve plansız, nitekim pozisyona dönüşmüyor. Ziegler'i çok aradığımı söylersem ona haksızlık etmiş olurum ama bu eksiklerinin üzerine gitmesi gerektiği kanaatindeyim.


2004 senesinden beri -Alex'in gelişine tekabül eder- Fenerbahçe duran toplarda, özelikle kornerlerde her daim tehlikeli bir takım olmuştur şüphesiz. Alex'in bu durumun oluşmasındaki payı tartışılamaz fakat duran toplardaki verim kadro yapısı ne kadar değişirse değişsin hiç azalmadı. Duran top Fenerbahçe takımında artık bir kültür haline gelmek üzere ve bu durum her yeni üyeye de sirayet etmekte, teknik ve mantıklı bir açıklama yapamıyorum fakat her şey ortada zaten. Geçen sezondan beri sanırsam Aykut Kocaman'ın çalışılmasını ısrarla istediği korneri pas ile kullanma mevzusunun nedenini anlamış değilim. Üstüne üstlük bu yöntem takımın duran toplardaki verimini gözle görülür şekilde düşürmekte, bugüne kadar bir fayda sağladığını görmüş de değilim. Bu taktiğin yanına geçen sezon Süper Final'de Beşiktaş maçında ilk defa denenen ve Egemen'in kendi kalesine attığı golle sonuçlanan ön direk çalışmaları da eklendi. Baroni ön direğe koşu yapan Gökhan'a yumuşak kısa bir orta kesiyor, Gökhan kafayla arkaya aşırarak bir hava topu karambolü yaratıyor, defansın dengesi bozulmaya çalışılıyor. Nitekim olumlu sonuçlar da verdi, pas ile başlama mevzusuyla kıyaslarsak fevkalade diyebiliriz. Fakat hiçbiri bugün dakikalar 40'ı gösterirken yaşadıklarımızla mukayese edilemez. Gökhan'ın kafa pasında penaltı noktasında topla buluşan Bekir'in topu göğsüyle yumuşattıktan sonra yaptığı şeye burada gerçekten değinmek istemiyorum, çünkü ne diyeceğimi bilemiyorum. Zaten olanları herkes gördü, Fenerbahçe devrenin bitimine 5 dakika kala 1-0 öne geçti diyelim, kafi.


Maçın ikinci yarısında tur için varını yoğunu ortaya koyması gereken, çok daha saldırgan bir Marsilya ile karşılacağımızı umuyorduk fakat Fransız ekibi Fenerbahçe'nin sağlam savunma kurgusunun ikinci yarının başında da devam etmesiyle beklenen reaksiyonu gösteremedi. Sarı-Lacivertlilerin direnci maç boyunca kırılamadı, bu da fizik olarak üst düzey bir takım yolunda ilerlendiğinin bir kanıtı olarak gösterilebilir. Ayew'in soldan gelen ortaya vurduğu kafa ve Gökhan-Bekir ikilisinin çizgiden çıkardığı top dışında kaydadeğer bir şekilde Fenerbahçe ceza sahasına giremeyen Marsilya çareyi devre boyunca şut atmakta aradı, son derece etkili şutlar da izledik fakat bu sefer de Volkan devredeydi. Maçın son 15 dakikası Fenerbahçe kalesi Marsilya tarafından ablukaya alınsa da skor değişmedi ve temsilcimiz 5. maçında 13. puanını alarak kendisine ait olan Türk takımlarının Avrupa kupalarında bir grupta en yüksek puan (15/2009-2010 sezonu Uefa Avrupa Ligi) toplama rekorunu kırmaya da oldukça yaklaştı.


Gladbach maçı 1. ve 2. belli olduğundan ötürü formalite maçına dönüşecekti ve maç sonu yaptığı açıklamaya kadar en büyük korkumuz bu maçta Aykut Kocaman'ın rotasyon yapmayacağı düşüncesiydi,  'Avrupa tecrübesi olmayan oyuncularımın şans bulacak' cümlesi derin bir oh çektirdi açıkçası. Marsilya karşısında sergilenen mental üstünlük rövanşlı maçlarda da sergilenebilirse, oynanan doğru futbol bugüne özgü kalmazsa bu takım Avrupa Ligi'nde rakibi kim olursa olsun iddiasını sürdürecektir. Daha fazlasını konuşmak için belki de şimdilik erken ama bu maçtan sonra Fenerbahçeli futbolseverlerin geleceğe umutla baktığına eminim. Hayal kırıklığına uğramamaları ise en büyük temennim olacak.

-MERT TEZCAN

Hiç yorum yok: