26 Kasım 2012 Pazartesi

Fenerbahçe 4 - Gençlerbirliği 1

Alınan bir galibiyetin 4-5 sıra atlattığı puan tablosuna sahip bir sezonun 13. haftasında Pazar akşamı saat 19.00'da ligin iyi hücum eden ekiplerinden Gençlerbirliği ile karşılaştı Sarı-Lacivertliler. Beşiktaş'ın Akhisar karşısındaki rahat galibiyeti ve Melo'nun moral bozucu katkısının üzerine maç yapacak olmak bir dezavantajdı kuşkusuz. Üstüne üstlük Alex'siz ilk Gençlerbirliği müsabakasıydı bu maç, Gençlerbirliği ile bir alıp veremediği vardı Büyük Kaptan'ın zira. Tüm bunlara rağmen maçın özelikle ikinci yarısında tüm takım bayrağı Alex'ten devraldı, sezonun en güzel futbolarından birini ortaya koyarak ligdeki en gollü galibiyetini elde etti.


Maç analizine Gençlerbirliğini tebrik ederek başlamak istiyorum. 43. dakikada hızlı gelişen bir atakta golü yiyene kadar Fenerbahçeli futbolcuların 3 pas dahi yapmasına izin vermeyen bir baskı kurdular. Bununla birlikte  bu durumun en az 5-6 pozisyonda Fenerbahçe'nin kalesine kadar etki etmesi Volkan'a da zor anlar yaşattı. Bir Anadolu takımının İstanbul'da bu kadar dirençli tam saha baskı yaptığına uzun dönemdir tanık olmamıştım, fakat sonuç olarak bu uygulama ikinci yarı Ankara ekibinin iyice oyundan düşmesine sebep olacaktı, devre biterken yenen gol de bu süreci hızlandırınca fatura ağır oldu.


Gençlerbirliği'nin bu sezon hücumda en büyük kozu kanat organizasyonlarıydı. Fakat durum önceden farkedilmiş olacak ki Aykut Kocaman önlemini almış gözüktü. Önceki maçlarda kritik bölgede köprü görevini iyi üstlenemediği için sıkça eleştirdiğimiz Baroni, bu maç rakip kanatlar kanada yakın ya da çizgide her topla buluştuğunda yardıma gelerek takım savunmasına büyük katkı sağladı. Hurşut Meriç iyi kullandığı koridorları bulmakta güçlük çekti, kenar hücumları çökünce Gençlerbirliği ofansı da çöktü. Üretilen iki net pozisyon da duran topla ortaya çıktı ki bunlardan birinin gol olması Gençler'in en büyük şansıydı. Devrenin bitimine iki dakika kala Meireles'in kaptığı topla driblingine başlayan Kuyt, Sow'un sağ taraftan yaptığı ısrarlı koşuyu farkedip muazzam zamanlama ile topu önüne bıraktı, Sow enfes vuruşuyla Başkent ekibinin kabusunun temellerini attı: 1-1. Sow'un skor dağılımına değinmek gerekirse benim her zaman tercih edeceğim bir gol rejimine sahip. Fenerbahçe'ye geldiğinden beri 2 gol birden attığı maç hatırlamıyorum, özellikle bu sezon istikrarlı bir şekilde teker teker gollerini atmaya devam ediyor. Defans oyuncusu kadar santraforun da istikrarı  önemli, olabildiğince fazla maçta skor katkısı yapan forvet, bir hafta hat-trick yapıp 1 ay yatan forvetten her daim daha değerlidir.


İkinci yarı devre kapanırken yenen golün de etkisiyle bambaşka bir Gençlerbirliği, dolayısıyla da bambaşka bir Fenerbahçe vardı. Oyunun üstünlüğünü tamamen eline geçiren Sarı-Lacivertliler Baroni'nin ısrarla sol bölgede top almaya başlamasıyla o kanattan atak üstüne atak geliştirdi, Gençler kalesine üçlü oyunlarla devre boyunca saldırdı. İkinci yarıda soldan gelişen 5 tane net organizasyon izledik,  biri Sow'un rovöşatası(Ramazan'ın şık kurtarışı Sow'un rovöşatayla gol bulma yüzdesini %40'lara düşürdü) ile, biri yine Sow'un 2. gol yasağı nedeniyle yaptığı isabetsiz vuruş ile, diğer ikisi ise golle sonuçlandı. Hasan Ali'nin hücumda en iyi yaptığı şey olan doğru bindirmelerinin de bu üretkenlikte payı yadsınamaz. Son golde çizgiye inmeyi tercih edip yerden kestiği orta için onu tebrik etmek isterim, zira diğer türlüleri pek nitelikli ortalar olmuyor genellikle.


Sezer-Topal değişikliği son derece mantıklı bir hamleydi, bu değişiklik yapılırken dakikaların 57'yi göstermesi de ayrı bir şaşkınlık sebebiydi. Sezer yine oyuna girdiği gibi sorumluluk almaktan çekinmeyen tarzını sahaya yansıttı, taşıdığı topta kazanılan serbest vuruşu Sow bekletmeden Meireles'e aktardı. Meireles'in futboluna daha öncelerden tanıklık eden herkes, driblingin üstüne o kadar rahat şut imkanı yakalarsa bunun sonucunda yaşanacakları az-çok tahmin edebilir kuşkusuz: 2-1. Bu dakikadan sonra iyiden iyiye dağılan Gençlerbirliği maç sonuna kadar hiçbir varlık gösteremedi, saniyeleri saymaya başladılar. Bana göre maçın yıldızı Baroni'nin arkadaşlarını hücumda çok doğru yerlerde topla buluşturması, yaptığı şık asist ve oyunun iki yönünü bu denli iyi oynaması onunla ilgili şüphelerimi yok edemese de ertelememi sağladı diyebilirim. Bununla birlikte 'Marsilya Fatihi' Bekir'in yakaladığı özgüvenin de etkisiyle sık sık hücuma destek vermesi ve topu oyuna iyi sokması, Sezer'in formunun devam etmesi, Sow'un bir eksiği olarak gördüğüm arkası dönük topları alıp bunları servis etmeye özen göstermesi, haftalardır özlemini çektiğim Semih Şentürk'ü oyunda görmek bir Fenerbahçeli olarak beni mutlu eden anektodlar oldu.

Fenerbahçe'nin ve Aykut Kocaman'ın her geçen gün olumlu gelişmeler kat ettiği bir gerçek. Fakat hala çözülmesi gereken problemler mevcut. Öncelikle Stoch'un formu son derece endişe verici. Son maçlarda ilk 11'de şans bulmasına rağmen bu durumu aleyhine çevirdiğini düşünüyorum. Geçen sezon iyi bir form yakaladığını belirtmek durumundayız, ama attığı insanüstü gollerin bunda payı çok büyük. Oyunun sürekli olarak  hiçbir zaman içinde değil, gereğinden fazla top kaybı yapıyor ve süratli olmasına rağmen sık sık oyunu yavaşlatıyor. Artık topu soldan alıp her sağa çektiğinde rakip savunma olacakları bildiğinden önlemini almış oluyor, en büyük hücum kozuna da büyük darbe almış durumda. Geçen sezon Alex'in yokluğunda forvet arkasında iyi işler yapmıştı aslında ama şuanki şablonda böyle bir fırsat yakalaması da söz konusu olmayacaktır. Bir dahaki maç oyuna direkt olumlu etki edemezse formayı Caner'e kesin olarak kaptıracağını söyleyebiliriz. Sezon başında kulübeden gelip çok daha verimli bir futbol ortaya koymuştu kendileri, umarım formu böyle gitmez. Şu Kuyt meselesine gelelim; çoğu Fenerbahçeli şuan Hollandalı'nın futbolundan memnundur şüphesiz. Ben de onun isteğini, asist ve golleriyle skora yaptığı katkıyı göz ardı edemem. Sezon sonuna kadar böyle oynasa kimseye şikayet hakkı doğmaz tartışmasız. Ama sezon başında Sow kulübedeyken tek forvet oynayan Kuyt'u hatırlayınca şuan sağ kanatta oyununun kalitesinin iki gömlek düştüğünü söylemeden edemiyorum. Bu formdaki Sow'u kesmek mümkün değil, çift forvete dönülse kulübenin yolu Baroni'ye görünür ki bu da oyun şablonunu değiştirecek ve her şeyi baştan kurmayı gerektirecektir. En azından takım fena gitmiyorken kimse buna cesaret edemez. Bu ikilem kesinlikle kafa yorulması gereken bir problem teşkil etmekte. Halihazırdaki şablon korunduğunda ise en büyük haksızlığa Milos Krasic uğruyor ve uğramaya devam edecek. Sakat olmadığını biliyoruz, transfer döneminde Aykut Kocaman'ın büyük isteğiyle takıma dahil edidiğini de. Ondan vazgeçmek fazla kolay olmadı mı? Sezona sakatlıkla başlamasına rağmen ilk 11'de çıktığı Antep ve Bursa maçlarında gayet etkili oldu, iki maç kötü oynadı diye süreklü kadro dışı kalması çok düşündürücü ki o maçlarda da aldığı toplam süre 55-60 dakika, en azından 18 içinde yer almalı. Hepsini geçtim bugün cezalı bir kanat oyuncusu varken bile kadroya dahil edilmemesi çok şaşırtıcı. O, iyi mi kötü mü olduğuna kanaat bile getirilemeyecek kadar az süre alan bir oyuncu olmamalı şüphesiz. Umarım bilmediğimiz birşeyler vardır aksi takdirde Fenerbahçe bu haksızlığın da bedelini ağır ödeyecektir. 

Hiç yorum yok: