4 Kasım 2012 Pazar

Akhisar Belediyespor 1 - Fenerbahçe 2

Ligdeki kötü gidişe ve deplasmandaki 180 günlük galibiyet orucuna son vermek adına Akhisar Belediyespor maçı son derece makul bir fırsattı Sarı-Lacivertliler için. Maçı 2-1 kazanarak iki olumsuz duruma da son vermeyi başardılar, fakat kötü futbola son vermeye pek niyetleri yok gibiydi.


Tüm tartışmalara ve taraftarın olumsuz tepkisine rağmen yine Selçuk-Topal-Cristian üçlüsünden oluşan orta sahayla başlandı maça. Fenerbahçe'nin hücumdaki yaratıcılığına tartışmasız balta indiren bu orta saha, bunun aksi varsayımında da ne yazık ki yanlış kurgulanmış durumda. Taktik gereği arka ikiliden biri savunmaya yakın, diğeri hücuma daha çok destek verecek şekilde oynamak durumunda. Savunmaya yakın olan ismin Selçuk olması, Mehmet Topal'ın oyununu da son derece verimsiz hale getirmekte. Topal'ın en belirgin özellikleri kademedeki dikkati, pas yollarını kontrolü ve beklere getirdiği yardım. Fakat bu sistemde Baroni ile ne şekilde olduğunu anlayamadığımız bir dayanışma platformunda pas trafiğini düzenleme ve top çıkarma görevini üstlenmiş durumda. Selçuk'un yaptığı tek olumlu şeyin oyunu rahatlatıcı paslar olması ve gömülü oynamasına rağmen yukarıda saydığımız gerekleri yerine getirememesine Topal'ın hücum yönünün kısıtlı olması da eklenince ortaya çıkan görüntü içler acısı. Bu problemin Aykut Kocaman tarafından görülememesine herhangi bir açıklama getirmek çok zor. Baroni'ye gelirsek şaka gibi fakat Alex'in boşluğu onla doldurulmaya devam edildiği sürece her şey daha kötüye gidecek. Madem Alex'in devrinin kapanması istendi, o zaman artık bir sistem değişikliği söz konusu olmalı. Baroni'nin Fenerbahçe'ye duran toplar, rakip defanstan dönen topları tazelemek ve kontrolsüz topları güzel paslara dönüştürebilmek dışında sürekli katkısı olabileceğine inanmıyorum.


Maçın başlamasıyla birlikte rakip yarı sahaya Antalya maçına oranla daha iyi dağılan bir Fenerbahçe seyrettik. Fakat oyun o kadar durarak oynandı ve uygulanan başarısız set hücumu o kadar çıkmaza girdi ki, ilk yarının tamamında Hasan Ali-Stoch ikilisinin birbirlerini kaçırmaya çalıştığı çaresiz ve talihsiz çırpınmalarla dolu kanat organizasyonları sergilendi. Gökhan'ın Sertan'ın kulağına dokunması sonucu kazanılan serbest vuruşta Selçuk'un Çağdaş'ı arkasına almasına rağmen engel olamadığı kafa vuruşu ile Akhisar golü buldu. Fakat Süper Lig'in en niteliksiz hücum hatlarından birine sahip olan Ege ekibinin Anıl'ın hamleleri dışında topu rakip alanda olumlu kullanamayışı Fenerbahçe'nin biraz bu durumun da etkisiyle ikili baskılarla rakip atakları rahatça def etmesi, Akhisar'ın 1 gol daha bulabileceği izlenimini vermedi; Gökhan'ın Volkan'a geri pasındaki ıskanın bizleri 2005-2006 sezonundaki Schalke maçına götürüşünü saymazsak tabi. Çok geçmeden kazanılan serbest vuruşta Kuyt'un kendini unutturması ve Baroni'nin muazzam ortası skoru 1-1'e getirdi. Sonrasında  Stoch'un arka direğe kestiği ortayı Selçuk'un sürpriz koşusunu iyi takip ederek kafayla asiste çeviren Kuyt -Sow'un Selçuk'a koridoru yaratan yönelmesini de es geçmeyelim- maçın adamı olmayı garantilemişti artık. Çift forvetin geride top alanı olmaktansa, sağ açık oynamayı yeğleyen bir görüntü sergiledi Hollandalı. Bana göre kanat oynatılarak verimi ne kadar düşürülse de, takımın en başarıya doymuş ismi olmasına rağmen ortaya koyduğu karakter takdire şayan. Kesinlikle dün de galibiyeti en çok isteyen oydu, emeğinin karşılığını da 3 puanı neredeyse tek başına almış oldu.


İlk yarıdaki oyun mantığı basit pas yapmak olmasına rağmen saydığımız sebeplerin de etkisiyle bunu da sağlıklı yürütemeyen takıma ikinci yarıdaki Sezer Öztürk hamlesi gözle görülür şekilde olumlu etki yaptı. Futbol oynamayı unutmuş olmasını beklemek yerinde olacakken, sahadaki dakikalarını orta alana tempo getirerek ve pas trafiğini düzenleyerek gayet iyi kullanan Sezer'i tebrik etmeliyiz şüphesiz. Her şeyden önemlisi Selçuk'u görmekten sıkılan Fenerbahçeliler'in Sezer ısınmaya başladığında yaşadıkları mutluluk birtakım şeyleri anlatıyor zaten. Diri gözükmeyen, rakip savunmaya yaptığı baskıyı da bu maç askıya alan Sow'un yakaladığı üç pozisyonu değerlendirememesi -biri son derece zor bir gol vuruşuydu- ve Akhisar'ın son dakikalardaki baskılı oyununun sonuç vermemesiyle birlikte skor değişmedi ve Fenerbahçe zirveden kopmamak adına önemli sayılabilecek üç puanı hanesine yazdı.


Son olarak Fenerbahçe'nin problemlerinden birinin daha bu maç iyiden iyiye su yüzüne çıktığını belirtmek gerekecek sanırım. Aykut Kocaman'ın oynattığı sisteme Sow'un bir türlü uyum sağlayamaması Sarı-Lacivertlilerin hücumunu geriye götürmekte. Son derece durağan set hücumu Sow'a etkili olabileceği boş alanları yaratamıyor. Onun dışında her türlü golü atabilmesinin de katkısıyla komplike bir forvet olarak nitelendirebileceğimiz Senegalli'nin arkası dönük oynayamaması, üstüne üstlük takımın hücum yapısı gereği ceza yayında sürekli arkası dönük topla buluşmasına rağmen bunları olumlu kullanamaması gol yollarında hatırı sayılır büyüklükte tıkanıklık yaratmakta. İlla ki bu tarzda oynanmaya devam edilecekse, Semih Şentürk bu oyunlar için çok daha mantıklı bir tercih olacaktır, ama tabii ki bir Fenerbahçe taraftarı olarak en büyük temennim Fenerbahçe hücumunun tempo ve yaratıcılık kazanmasıdır. Meireles'in dönüşü bir nebze olsun birtakım şeyleri değiştirir belki ama bu takıma çok daha köklü değişikliklerin gerekli olduğu aşikar.

Hiç yorum yok: