18 Kasım 2012 Pazar

Euroleague 6.hafta değerlendirmesi

EL'de sürprizleri ve epik performansları bol bir haftayı daha geride bıraktık. Temsilcilerimizin performansı açısından çok memnun edici olmasa da, gerçek EL takipçilerini fazlasıyla tatmin eden bireysel ve takım performansları vardı bu hafta: Union Olimpija genç sloven guard ikilisi Prepelic-Blazic'in müthiş özgüvenli ve skorer oyunları ve son topta Jonathan Tabu'ya atış sırasında yapılan bariz faulün çalınmaması sayesinde Cantu'yu evinde 81-79 yendi ve grupta daha birçok sürprize neden olabileceğini gösterdi. 1990 doğumlu Blazic'in haftalardır beklenen patlamayı da gerçekleştirmiş olması ayrıca mutluluk sebebiydi. Blazic bu maçta 10/13 saha içi, 4/5 üç sayı ve 6/8 serbest atış isabetiyle 30 sayı gönderdi Cantu potasına. 92'li Prepelic de 13 sayı ile katkı verdi.
Bir başka spektaküler performans da Zagreb'de yaşandı. Bracey Wright'ın mucize üçlüğü ile ilk uzatmaya, Gelabale'in takipçiliği ile de ikinci uzatmaya giden maçta Cedevita Zagreb, şu ana kadar oynadığı oyunla Barcelona ile birlikte EL'nin en istikrarlı ve korkutucu takımı olan Zalgiris'i 108-106 mağlup ederek büyük bir sürprize imza attı. Gelabale bu maçta ruhunu parke üzerinde bıraktı desek yeridir sanırım. 43 dakika sahada kaldı ve 9/16 saha içi ve 5/5 serbest atış isabetiyle 23 sayı 10 ribaund 2 asist ve 1 top kaybı ile oynayarak verimliliğin en üst noktasını zorladı.
Bir diğer süpriz de Tel-Aviv'den geldi. Unicaja Malaga, Maccabi'yi deplasmanda 62-64 yenerek rakibinin galibiyet serisine de son vermiş oldu. Malaga ile birlikte 2009'da bıraktığı dört yıllık Hırvatistan macerasına da tekrar başlayan kocamış kurt Repesa önderliğinde, grubu 2. sırada bitirmek için çok önemli bir eşiği daha kayıpsız geçtiler.
Siena ise 0-3 ile başladığı EL'de son üç maçını kazanarak grupta kendine sağlam bir yer edinmeyi başarmış durumda. Bu noktada sanırım Bobby Brown'dan bahsetmeden geçersek ayıp etmiş oluruz. Sıkı NBA takipçilerinin '08-'09 ve '09-'10 sezonlarından hatırlayacağı bu oyuncu, iki sezonluk NBA macerasından, adı sanı bilinmeyen Avrupa takımlarına uzanan dört sezonluk düşüş hikayesinden sonra, yeniden toparlanan Siena organizasyonuyla muhteşem işler yapmaya başladı, ve daha uzun süre de duracağa benzemiyor. İlk iki maçtaki vasat performanslarına rağmen, 6 maçta ortalama 31 dakika sahada kaldı ve %50 iki sayı, %47 üç sayı ve %84 serbest atış isabet oranıyla 21.3 sayı ve 5.3 asist ortalamalarını yakaladı. Bu kadar çok topla oynayan bir oyuncunun yüzdesi bu kadar yüksekken aynı zamanda 1.8 top kaybı oranıyla oynaması da ayrıca alkışlanması gereken bir ayrıntı. Bobby Brown ve Jordan Farmar'a, EL arenasında unutulmaya yüz tutan 'skorer oyun kurucu' performanslarını tekrar bizlere hatırlattıkları için ne kadar teşekkür etsek az.
Panathinaikos ise Real Madrid'i evinde rahat bir şekilde mağlup ederek, Madrid'in kontrolsüz hücum oyununun savunma ekollerine karşı işe yaramadığını da kanıtlamış oldu. Çanlar Pablo Laso için yakın zamanda çalmaya başlarsa, hiç şaşırmayın. Diğer Yunan temsilcisi Olympiacos cephesindeyse işler yavaş yavaş yoluna girmeye başladı diyebiliriz. Son şampiyon, koç Bartzokas'ın Printezis ve Papanikolau'yu daha fazla ve daha verimli bir şekilde saha içinde tutmayı akıl etmesiyle işleri yoluna koymuş gözüküyor. Papanikolau son iki maçta, geçen seneki F4 performansına yaklaşan oyunlar oynadı. Onun ribaundlara vereceği katkı, Olympiacos adına çok belirleyici olacaktır.
Artık takımları, averaj hesaplarının da etkisiyle daha stresli maçlar bekliyor. Gerilimin yükselmesi de biz EL takipçileri için çok daha zevkli maçların yaşanacağının güzel bir habercisi sanki. Özellikle A ve B gruplarında, 3. ve 4. sıraları kapma mücadelelerinde kemik seslerini çokça duyacağız gibi duruyor.



BC Khimki 71 - 70 Fenerbahçe Ülker

FBÜ, Cantu'ya karşı oynanan utandırıcı oyunun yaşattığı özgüven kaybıyla ve McCalebb'den tamamen yoksun olarak gitti Moskova deplasmanına; ancak grup ikinciliği adına elini çok rahatlatacak bir maçı, oldukça moral kırıcı bir şekilde kaybetti temsilcimiz.


İlk yarı boyunca Andersen'in pnp ve pnr'leri, biraz da Bogdanovic'in kendisine ekstra önlem almakta geciken Khimki savunmasını hazırlıksız yakaladığı birkaç hamle sayesinde ayakta kalabildi Fenerbahçe. Pianigiani yönetiminde, savunmada işlerin kusursuzlaşması adına FBÜ gibi yeni kurulmuş bir takımın daha çok zamana ihtiyacı var; fakat çok basit konularda hala çok güdük kalındığı bir kez daha görüldü: Batiste boyalı alan sathını savunmakta hala çok kötü, içeri kat eden kısa oyuncuları çok fazla arkasına kaçırmaya devam etti bu maçta da. Ve açıkçası Fenerbahçe bu zafiyeti gidermek için Batiste'in form yakalamasını beklememeli; çünkü takıma gerçekten çok zarar veriyor. Topsuz adamı ve koşusunu savunma konusunda takımı çaresiz bırakmasının yanında, Ribaundlara da katkısı minimum seviyede kalınca Batiste'i seyretmek belki de ilk defa bu kadar katlanılmaz oluyor. Pota altındaki bu sorunu çözmek için Oğuz ve İlkan daha fazla süre alabilir(özellikle Oğuz, kendisi gibi yavaş pota altı oyuncularına sahip Khimki karşısında yıldızlaşabilirdi bu maçta), almalı da.


Ayrıca Khimki gibi pota altında görece yumuşak bir takıma karşı dönem dönem yaşanan ribaund problemlerinde de çok net anlaşıldı ki; FBÜ Mirsad'ın -ve sadece geçen seneye özgü olmak üzere Gist'in- ribaundlardaki sigortasına o kadar çok bel bağlamış ki, özellikle Bogdanovic, Ömer ve Preldzic potadan dönen toplarda eskisi gibi güvenli fast-break'e çıkamıyorlar; Khimki karşısında da oyunda kaldıkları süre içerisinde sürekli tetikteydiler. Geçen seneki kaotik ve tuhaf oyun anlayışı içinde bile bu oyuncular en azından hücuma hızlı(ya da en azından güvenli) çıkma konusunda neredeyse hiç sorun yaşamıyorlardı.

Batiste'in yanında bir diğer 'tıpa' görevi üstlenen oyuncudan da bahsetmek gerek: Bremer. Sene başından beri takımla yaşadığı uyum sorununu burada defalarca yazdık; fakat Fridzon gibi diz kapakları eskimiş, ayakları yavaşlamış bir guard'a karşı bile set temposunu bu kadar düşürebilmeyi başarabiliyorsa, bize de sadece onu alkışlamak düşer. Bremer'ın yerine Barış da -sadece ilk yarı için geçerli- çözüm üretebilecek bir alternatif olamadı maalesef; Preldzic de oyun zekasını top dolaşımı için yeterince iyi kullanamayınca, ilk çeyreğin sonlarında ve ikinci çeyrekte skor 31-20 Khimki lehine olduktan sonraki kısa sekans dışında, FB hücumda yerlerde süründü; üstüne Ömer, Bogdanovic ve Barış gibi cezalandırıcılar da yay gerisinde topla hiç buluşamayınca, Khimki'nin ilk yarıyı önde kapaması için fazla bir şey yapmasına gerek kalmadı.

3. periyodun sonunda, çeyreğin başında skor yükünü çeken Andersen ve Bogdanovic'in yanında diğer isimleri de hızlı set temposu içinde kullanabilmek adına Pianigiani çok doğru bir hamleyle boyalı alan savunmasından tamamen feragat ederek 4 kısaya döndü ve Fenerbahçe son bölümde McCalebb'siz kadrosunun hücumda yapabileceğinin en iyisini yapmayı başardı. Fenerbahçe de, Türk takımlarının artık kangrenleşmiş ''Şartlar uygunsa, 'potaya uzak mesafeli şutla değil, toplu penetreyle ya da hızlı paslarla boş adamı bularak ulaşma'yı akıl edememe'' sorununu yaşadı bu maçta. Maçın bu bölümünde, savunmayı tamamen riske eden Fenerbahçe'nin aslında doğru bir hamle yaptığını söyleyebiliriz; çünkü Fenerbahçe pota altını savunma konusunda güdük kaldıysa da, yetenek seviyesi yüksek olmayan Khimki kısalarını dört kısalı rotasyon sayesinde zaman zaman top kaybına zorlamayı da başardı.


İstikrarlı bir hücum performansının yanına, savunmada da kontrollü bir şekilde topa baskı yaparak 61-60 öne geçerken FB maç sonuna kadar önde götüreceğinin sinyallerini çok güçlü bir şekilde veriyordu; fakat tam o anda bir Khimki hücumunda Andersen ve Fridzon arasında yaşanan ribaund mücadelesinde hakemin yanlış kararı sonucu top Khimki'ye geçti ve FBÜ o anda çok tuhaf bir şekilde bütün maç konsantrasyonunu kaybediverdi. Gene de Ömer'in ve Barış'ın soğukkanlı oyunu ve Andersen'in takipçiliği sayesinde son hücuma 70-69 önde girdi Fenerbahçe. Fakat Eurobasket 2013 elemelerinde iç sahada İtalya'ya son saniye basketiyle 82-83 kaybedilen maçtan bile daha dramatik(dramatik hafif kalıyor farkındayım) bir son yaşandı. İlginçtir ki Fenerbahçe EL'de ilk defa ribaund üstünlüğünü rakibine kabul ettirdiği bir maçta, üç oyuncusunun savunma ribaundunu bir türlü alamaması sonucu maçı kaybetti. Hatayı hakemde, 24 saniye tabelasında, FB'nin son hücumunda topu erken kullanan Andersen'de, ya da maçın son bölümünü çok olgun oynayıp, son hücumda ne yapılmaması gerekiyorsa onu yapan Barış'ta arayabilirsiniz; fakat şu bir gerçek ki Fenerbahçe bu maçı hakikaten çok sarsıcı biçimde kaybetti. Cantu ve Karşıyaka yenilgileri üstüne böyle gerilimi son ana kadar yüksek geçen bir maçı kazanmak, takımın toparlanmasını hızlandıracaktı fakat aksi durum söz konusu olunca da yaşattığı zararlar misliyle artıyor. Önümüzdeki günlerde FB'nin tecrübeli (yaşlı demek istiyorum ama ayıp olacak) ellerine çok ihtiyacı olacak; zira böyle bir yenilgi serisinden yakayı sıyırmak pek de kolay iş değil, başınızda Pianigiani olsa bile.


Ancak; eğer Pianigiani ve oyuncular maçın muhakemesini kendi içlerinde iyi yaparsa, özgüven kazanmaları adına çok önemli ipuçları bulacaktır. Birincisi, Fenerbahçe EL'de ilk defa ribaundlarda rakibine(her ne kadar rakip pota altında hayli zayıf olsa da) üstünlük sağlayarak(36-33) maçı bitirdi, bu ilerisi için motivasyonu arttıracaktır. İkincisi, Andersen, Loncar gibi ekmeğini taştan çıkaran bir savunmacıya rağmen, ilk defa hücumda dominant bir skorer oyun sergiledi. Üçüncüsü de, eğer Pianigiani kulaklarını ve gözlerini kapamaya devam etmezse, Barış'ın McCalebb dönene kadar ilk 5 başlayacağı müjdesidir. Bu maçta da ne yazık ki çok geç açıldı ve Bremer'dan sadece dört dakika daha fazla(18 dk) sahada kalabildi; fakat penetre oyununu bile Bremer'dan -hem de maçın kriz anlarında- iyi uygulayabildiyse, bundan sonra Bo'nun yokluğunda hala daha ilk beşe yerleşemezse Pianigiani'ye gidip sağlam bir 'öeh be hacı' çekse yeridir.

FB Ülker için ilk dört dışında kalmak şu an için pek mümkün gözükmüyor; fakat eğer grup 3. ya da 4. sırada bitirilirse, en azından taraftar kanadında sene başındaki F4 hayalleri fazlaca sarsılacaktır. Pianigiani'nin acilen hücum planlarını Preldzic'in ve Barış'ın merkezinde, set temposunun da daha yüksek olduğu ve özellikle Andersen ile Bogdanovic'in maç boyunca sıcak kalmasını sağlayabilecek bir sistem dahilinde değiştirmesi gerekiyor.

-BERK ÇETİN



Partizan 85 - 72 Beşiktaş JK

Temsilcimizin gruptaki Partizan maçlarının averaj mücadelesini bir sayı farkla önde bitirmesi perşembe gecesi için bizim için avuntudan başka bir şey olmadı. Aslında şu an gruba göz atıldığında üçüncü sıra için Beşiktaş'ın asıl zorlu rakibinin Partizan değil de Bamberg olduğu görülebilir fakat en kötü senaryoya da hazırlıklı olmak adına dördüncülük için Partizan iç sahada Rytas'tan bir maç daha fazla oynayacak ve Rytas'a göre saha içinde bir avantajları var: yetenekli genç arkadaşlarına liderlik yapabilecek bir Westermann.

Maça geçtiğimizde Beşiktaş'ta en çok eleştirilmesi gereken yönleri saymakla bitiremiyorum. Maça tamamen kayıplarda başlansa da ilk çeyrek sonunda bir momentum yakalandı ve fark 5 sayıda tutuldu; fakat ikinci periyotta yenilen 24 sayı içler acısıydı. Beşiktaş sadece CSKA(24-3.Çeyrek) karşısında ve son çeyreği oynanmasa kimsenin itiraz etmeyeceği Bamberg(29-4.Çeyrek) maçında bir çeyrekte bu kadar sayı yemişti.

Hücumda yetenekleri kısıtlı olmasa bile o yeteneği oyuna çeviremeyen bir takıma sahipseniz yapmanız gereken iki-üç şey vardır. Faul alıp serbest atış çizgisine giderek kolay sayı bulmak, ki bu seçenek açıkçası Beşiktaş için hiçbir zaman ilk seçenek ol(a)mayacaktır; çünkü EL'nin en kötü serbest atış yüzdesine sahip Prokom'un bir sıra üstündeler. O yüzden pick&roll oyunu ilk seçenek olmalıydı bence ama PnR dediğimizde de akla ilk gelen oyuncumuz Tutku'dan yoksun olarak mücadele ettik. Son seçenek olarak ise çok hareketli ve sert bir savunma ile rakibi yıpratıp topu oyuna olabildiğince hızlı sokmak ve atletik oyuncularınızla skor bulmaktır. Maalesef Beşiktaş bu üç seçenekten hangisini yapabildi diye sorarsanız hiçbirinde beklenenin yarısı kadar verimlilik gösteremediğini söyleyebilriim. %44(8-18) ile serbets atış atarken rakip bizim çizgiye geldiğimiz sayıdan dört fazla isabet buldu ama perşembe gecesi tek ve en önemli sorunumuz bu değildi. Defalarca farkın tek hanelere hatta 5'in altına indiği vakitlerde yapılan amatörce top kayıpları ve hücum faullerin dönüşünde yediğimiz sayılar bizi tam anlamıyla bitirdi; bunun da en önemli sebebi konsantrasyon problemiydi.

Tüm temsilcilerimizde ortak olan bir sorunu da belirtmeden geçmeyeyim. Bütün takımlarımız şu ana kadar rakiplerine inanılmaz sayılarda ve basitlikte ofansif ribaund verdiler. Sadece bu alandaki zafiyet yüzünden kaybedilen maçlar var. Bu konuda Efes daha az sorun çekiyor ama Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin hali içler acısı.


Bu sene tamamen değişmiş takımın TBL'de olsun EL'de olsun sayı ortalaması 70-75 civarında. Erman Kunter'in bu aralığı 75-80'e çıkarması için bazı kolay ve etkili set hücumları çizmesi gerekli çünkü şu ana kadar gördüğüm kadarıyla skorer olması beklenen Dasic ve Christopher'ın açılması için daha çok beklenir. Bu iki oyuncuyu da oyuna katmanın bir yolu bu sene Miami Heat'in oldukça başarılı bir şekilde sergilediği, dip çizgiden Wade ve Lebron'la yaptıkları penetreler olabilir. Beşiktaş kalburüstü şutörlere sahip bir takım ve Jerrels, Muratcan gibi potaya gidebilen ve boş şutörü rahatça bulabilen iki oyuncusuyla Markota, Christopher, Serhat, Cevher ve Dasic'e , çizginin gerisine, çıkarılan topların sayı olma olasılığı oldukça yüksek. Keza hücum ribaundlarında mücadeleden kaçınmayan Falker ve Vidmar ile ikinci şans sayılarının zorlanması Beşiktaş'ın hem geriye kolay dönmesini sağlayacaktır hem de Kunter takımı için düşük sayılabilecek sayı tavanını biraz olsun yükseltebilir. Hücum varyasyonlarını ilk beşi değiştirerek zenginleştirmek de mümkün fakat bu kısıtlı rotasyon Kunter'in elini kolunu biraz bağlıyor.

Dasic ve Christopher'a ayrı bir parantez açmak istiyorum. Dasic oyunda kaldığı sürede (11 dk.) 3 adet top kaybı ve 3 hücum faulle toplam 6 atağımızı hiç etti ve üzerine çok kolay bir turnike ve bir tipi bitiremedi. Christopher ise bu sene Jerrells'ın yanında takımı sırtlayacak isim olarak getirilse de ne Antalya BB'deki ne de Cholet' deki istatistiklerinin yanından bile geçmiyor. Beşiktaş belki şu an bu iki oyuncudan yüzde yüz performans beklemiyor fakat eğer olursa, TOP-16'da Beşiktaş hala formsuz Christopher ve sorumsuz Dasic'e mahkum kalırsa şüphesiz EL'ye kötü bir şekilde veda edecektir.


Partizan'a değinmek gerekirse, ekonomik kriz sebebiyle EL takımlarındaki gençleşme furyasının başka bir örneği olmaları ilk maçtan beri onları frenlemedi. Galibiyet alamadan bitirdikleri ilk etap maçlarında, sadece deplasmandaki Beşiktaş maçında farklı yenildiler ve kalan bütün maçlarda Barça'ya da CSKA'ya da çok zor anlar yaşattılar. Westermann gibi çok özel bir genç yeteneğe sahipler ve şu ana kadar özellikle hücumda tüm potansiyellerini sahaya koyuyorlar. Tecrübesiz olmaları maç kaybetmelerindeki en önemli sebep, keza bitap durumdaki Beşiktaş'a bile maçı 3-4 kez altın tepsiyle sundular. Beşiktaş'a nazaran müthiş savunma yaptılar ve Jerrells'ı olabildiğince boyalı alan dışında tutmayı başardılar, böylece pas yeteneği düşük olan diğer oyunculara bol bol pas arası yapıldı; zaten bu sene EL'de maç başına 8 top çalma ortalaması ile oynuyorlar ve bu alanda ilk üçteler. Bakalım biz ne zaman Jerrells'tan bu defansif çabayı görebileceğiz(Eşleşmesi Westermann 8 asist ve 13 sayı ile oynadı)? Musli ve Lucic de birkaç yıl içinde çok özel oyuncular olmaya adaylar ve bu üç oyuncu temeline sahip etrafı zenginleştirilmiş bir Partizan seneye -şansları da yardım ederse- rahatlıkla TOP-16 yapıp daha ilerisini zorlamaya başlar.


Erman Kunter'e de şu ana kadar yarattığı sinerji ve oyun anlayışı için saygı duymamak elde değil fakat benim arzum bu takımı daha iyi hale getirmek için bir süreliğine Dasic'in EL'deki dakikalarını azaltması ve Christopher'ı oyuna katacak setler çizmesi. Gerekirse Tutku ve Muratcan'ın dakikalarını biraz arttırıp Christopher'ı bu oyuncuların çevresinde tutabilir; çünkü top Jerrells'ın elinde olduğu sürece bu Christopher'ın hayrına olmuyor. Savunmada ise maçın bazı anlarında rakibe ve sahadaki ilk beşe göre 1-3-1 alan savunması denenmesi kesinlikle hücumdaki etkinliğimizi aynı oranda arttıracaktır. Beşiktaş, bu mağlubiyet sonrasında grupta kendine yer edinme yarışında rakibinin Partizan olması halinde de daha rahat olacaktır. Zaten gruplarda 1. ve 2.'lik imkansız, 3. veya 4. olmak arasında da pek bir fark yok. Yine de umarız ki 3. olur ve EL'deki ilk yılında böyle bir performans gösteren bir takıma iyi bir sponsor bulunur.

-MEHMET UMUR



Anadolu Efes 77 - Emporio Armani Milano 71

Euroleague'in 6. haftasında temsilcimiz Anadolu Efes, sahasında İtalyan temsilcisi Emporio Armani Milano'yu ağırladı. Önceki gece diğer iki temsilcimizin kaybetmesinden sonra Efes'in yüzümüzü güldürmesini bekliyorduk. Milano kendisi açısından daha da kritik olan bu maça en önemli kozlarından Ioannis Bourousis'in eksikliğinde çıktı. Efes cephesinde ise Stanko Barac'ın sakatlığı devam ediyordu. Koç Oktay Mahmuti ilk beşte bir takım değişiklikler ile başladı maça. Son maçlarda hücuma katkı verememesinin dışında asli görevi olan savunmada da tatminkar bir oyun sergileyemeyen Sinan Güler kenarda başladı. Onun yerine sürelerinin artması gerektiğini düşündüğüm Sasha Vujacic ilk beşteydi. Kerem Gönlüm de beklentilerden "hala" uzak olan Dusko Savanovic'in yerine 4 numarada görev aldı. İtalyan ekibinde Bourousis'in yokluğunda Maccabi'den hatırladığımız Richard Hendrix pota altındaki yerini aldı.



Maça İstanbul'daki çoğu maçta olduğu gibi (Zalgiris maçı hariç) Efes rüzgarıyla girildi. Kapılan toplar ve atılan fast-break sayıları ile fark temsilcimiz lehine açıldı. İlk dakikalarda Alessandro Gentile de sakatlanınca Milano uzun rotasyonu Bourousis'in olmadığı bu maçta ciddi bir darbe aldı. İlk üç dakikada 14-6'lık bir skor yakalayan temsilcimiz karşısında tecrübeli koç Scariolo takımının soğukkanlı kalmasını sağladı ve oluşan fark Milano'nun savunmasını sertleştirmesine binaen giderek azalmaya başladı. Özellikle Richard Hendrix, ilk çeyrekte bulduğu 8 sayıyla pota altı rotasyonunun noksanlığını hissettirmedi. Ancak periyodun bitimine 3 dakika civarında bir süre varken 2 faul alıp kenara geldi.

Sergio Scariolo da önceki maçlarda Efes'e uygulanan panzehirden vazgeçmedi. Ne demek bu? Sezonun açılışından beri vurguladığımız Mahmuti'nin ve Efes'in mentalite değişikliği olan yüksek tempolu oyununa izin vermeyerek oyunu olabildiğince ağırlaştırmak demek. Hücumda topu erken atmayıp, savunmada geçildiğinizde faul yapmak demek. İtalyan ekibi de özellikle ilk yarı sert savunma yaparak bir anda müdafaaların ön plana çıkmasını sağladı ve -ilk 3 dakika hariç- bunu başardı. Genellikle istikrarsız bir görüntü çizen Armani Milano'nun ilk dakikalardaki Efes rüzgarını sakince göğüslemesini ise tamamen koç başarısı olarak görüyorum. Ne kadar tecrübeli olsa da guard Omar Cook, kriz anlarını yönetemediğini Valencia'da kanıtlamıştı. İkinci periyot hücumda da doğru tercihler yapmaya başlayan Milano 5-0'lık bir seri yakaladı ve öne geçti. Efes'te ise üst üste yapılan top kayıpları (ki genelde bunları takımı sırtlamasını beklediğimiz Jordan Farmar yaptı) ve kötü şut seçimleri ivmenin tamamen Scariolo'nun ekibine geçmesine sebep oldu. İkinci periyodun 9.5 dakikalık bölümünde yalnızca 5 sayı bulan ekibimiz, ciddi hayal kırıklığı yarattı. Çeyrekte ise toplamda yalnızca 7 sayı bulabildik. Buna karşılık istikrarlı bir şekilde iki periyotta da 18 sayı atan Milano 9 sayılık farkı yakaladı. Hücum tıkandığında direksiyona geçmesini beklediğimiz Farmar oyuna bir türlü dahil olamazken, Savanovic ve Gordon gibi oyuna liderlik yapabilen diğer önemli oyuncularımız da çok tutuktu. İlk yarıda direnen ve çırpınan tek oyuncu ise 35'lik Kerem Gönlüm'dü (İlk yarı 8 sayı, 7 ribaunt ve 2 asistle oynadı). Onun bu direnişi Efes'i maçta tuttu.



İlk yarıda akıllarda kalan başka notlar da vardı. Bourousis ve Gentile'nin yokluğunda daha çok pick'n pop oyunuyla dışarıdan şut atması beklenen Melli ve Fotsis, boş pozisyonlardaki kötü şut yüzdeleriyle takımlarının farkı arttırmasına ket vurdular. İtalyan ekibi ilk yarı toplamda 4/14 üç sayı yüzdesiyle oynadı. Efes cephesinde ise yapılan 11 top kaybı ve 6/11 olan serbest atış yüzdesi göze batan olumsuz istatistiklerdi. Bir gece evvel Vidmar'ın Beşiktaş'a faul çizgisinden verdiği zararı geçmeyi hedefleyen Semih, bu olumsuz istatistikte başı çekti. Ayrıca nispeten yumuşak olan Milano pota altına karşı KG'nin (yanlış anlaşılmasın Kevin Garnett>Kerem Gönlüm) yaptığı etkiyi yapamadı.



Soyunma odasındaki konuşmada muhtemelen önceliği savunmaya veren Mahmuti'nin ekibi, üçüncü çeyreğe daha sert müdafaa yaparak başladı. Hücumda da içeriye inen toplarla rakibin faul sayıları giderek yükseldi ve Vujacic'e dışarıdaki baskı azaldı. Maça iyi başlayan Hendrix de bu arada dörtledi ve bir daha sayı kaydedemedi. Hücumda liderliğe soyunan Vujacic'in savunmada da takımı ateşleyen oyuncu olması beklenmedik bir gelişmeydi. Özellikle periyodun başlarında yaptığı blok Ron Artest'i andırdı. Çarkların işlemesiyle birlikte -üst üste yapılan iki backcourt violation sayılmazsa- direksiyona tekrar Efes geçti. Vujacic üst üste bulduğu 10 sayıyla 3. çeyreğe damga vuracağını gösterdi ve yakalanan 14-4 seriyle Efes tekrar öne geçti. Uzun rotasyonunda ise Ermal Kuqo, Batista'nın ilk yarıdaki felaket performansından sonra süreleri Uruguaylı'dan çaldı. Dışarıdan Sasha içeriden de Ermal'le sayılar bulan ekibimiz savunmada da sertliğin dozajını arttırınca ne kadar potansiyelli bir takım olduğunu gösterdi. Bu kez seriyi soğukkanlı karşılayamayan Milano'da ise dışarıdan atılan şutlar kaçmaya devam ederken Langford ve Hairston bireysel yetenekleriyle skor yapmaya çalıştılar. Ancak özellikle Langford, Vujacic'in savunmasında rahat pozisyon bulamadı (Vujacic'in savunmasını övmek beni ne denli mutlu ediyor anlatamam). Jamon Lucas'ın son saniyede basket-faulden 3 sayı bulmasıyla beraber çeyrekte 27 sayı bulundu ve Efes kimliğine döndü. Ancak Sasha Vujacic'in rüya gibi bir periyot geçirdiği gerçeği her şeyin ötesindeydi. Vujacic bu çeyrekte 16 sayı bulan rakibe karşı 17 sayı buldu.


Son periyoda da iyi başlayan temsilcimiz Scariolo'ya mola almaktan başka çare bırakmadı. Ermal pota altında çok etkili başlayınca ve Vujacic'in 3 sayı yağmuru devam edince fark 11'e kadar yükseldi. 9 dakikada 5 faul yapmasına karşın ayağa kalkıştaki başlıca katalizörlerden olan Ermal, bu serideki ana elemanlardandı. Moladan 6-0 ile dönen Milano yine de Vujacic rüzgarına direnecek dirayeti gösteremedi. Önceki hafta kalplerimizi oldukça kıran Popovic'e nazire yapan Sasha toplamda bulduğu 29 sayının 27'sini ikinci yarıda bulurken bu sayıların 18'ini üç sayı çizgisinin gerisinden buldu. Son saniyeler averaj hesaplarıyla ve taktik faullerle geçti. İlk maçta rakibine 5 sayı farkla mağlup olan Efes, ikinci yarıda bulduğu 50 sayıyla rakibini 77-71 yenince averaj üstünlüğünü de eline almış oldu.

-OZAN KEBAPÇI

Hiç yorum yok: