18 Şubat 2013 Pazartesi

Kahramanlık meselesi



Geçtiğimiz hafta kız arkadaşı Reeva Steenkamp’i öldürdüğü iddiasıyla gündeme gelen ve kamuoyunun gözündeki kahraman konumundan birden bire bir katile dönüşen Oscar Pistorius, hepimizi kahramanlık kavramı konusunda tekrar düşünmeye itti. Kuşkusuz herhangi bir spor dalıyla ucundan kıyısından ilgilenen herkesin, gönlünde ayrı bir yere sahip, onların kahramanı haline gelmiş sporcular vardır. Pistorius da Olimpiyatlar’da mücadele eden ilk ampute sporcu olmasının üstüne bir de 400 metrede yarı final koşma başarısını gösterince birçok genç için kahraman konumuna yükselmiş ve onlar için ilham kaynağı olmuştu. Nitekim Pistorius’un sonuncu sırada bitirerek final koşma şansını yitirdiği yarı final serisini ilk sırada tamamlayan Grenadalı atlet Kirani James, yarış sonunda Güney Afrikalı atletin göğüs numarasını hatıra olarak isteyerek onun geldiği konumu gözler önüne sermişti.

Pistorius’un azmiyle bu denli sembol bir hal almasına sebep olan fiziksel engeliydi hiç kuşkusuz, yalnız 1952 Helsinki Olimpiyatları’nda 3 farklı dalda altın madalya kazanarak olimpiyat tarihinin en unutulmaz başarı öykülerinden birini yazan Emil Zatopek’in öyküsünde engel fiziksel değil, farklı bir boyuttaydı. Onun atletizme başladığı yıllarda ülkesi Çekoslovakya, Nazi Almanya’sının işgali altındaydı. Çalıştığı fabrikanın patronunun teşvikiyle,  gönülsüz olarak da olsa katıldığı Brno’daki ilk yarışında ikinci sırayı aldığında başlamıştı atletizm kariyeri. ‘’Neden birinci olmuyorum ki?’’ sorusuyla başlayan başarı öyküsü onu atletizm tarihinin unutulmazları arasına sokacaktı. Tank ve tüfek sesleri eşliğinde antrenman yaptığı yıllarda büyük bir umutla, ülkesini Alman işgalinden kurtarmaları için beklediği Sovyet güçleri kariyeri sona erdikten sonra bu kez onun kabusu haline gelecekti. Çekoslovakya’daki sosyalist düzen onun aktif kariyerinde ve halkın gözündekini konumunda önemli bir etkiye sahipti. Kazandığı yarışlar ve kırdığı rekorlardan sonra, Çekoslovak Ordusu’nda sahip olduğu askerlik rütbesindeki terfilerin yanı sıra, hükümetin onu kapitalist dünyadan sert bir şekilde koruması ve halka sosyalizmin güçlü yanlarının sembolü olarak lanse etmesi bu etkilerin başlıcalarındandı. Zatopek’in soğuk savaş sebebiyle, 1. Dünya Ülkeleri olarak adlandırılan kapitalist ülkelerdeki  yarışlardan aldığı davetler de, Çek atletin olası bir iltica girişiminde bulunma ihtimali nedeniyle hükümet tarafından reddediliyordu.



Zatopek, altın madalyalar ve rekorlarla dolu olan kariyerini yaşı sebebiyle ister istemez sonlandırdıktan sonra ülkesinin Komünist Partisi'nin önemli bir sembolü olmayı sürdürdü. Ancak Çek atletin, Prag Baharı olarak bilinen dönemde Alexander Dubcek'in yönetime gelmesiyle sosyalist düzende çeşitli reformlar gerçekleştirmeyi amaçlayan özgürlükçü kanada destek vermesi onun partideki etkinliğini kaybetmesine sebep oldu. Sovyetler'in ülkeyi işgaliyle sona eren bu dönemin sonrasında Zatopek, ordudaki ve partideki görevlerinden alınarak çöpçülük ve uranyum madenlerinde işçilik gibi zor ve itibarsız işlerde çalıştırıldı. Bu görevlerde geçirdiği yıllar boyunca halkla bir araya geldiği yerlerde sürekli sevgi gösterileriyle karşılaştı. Bu şekilde geçirdiği yaklaşık 10 yılın ardından devletin ona hiçbir kötü muamele göstermediğini belirten bir kağıdı imzalaması karşılığında arşiv görevlisi konumuna atandı. Onun hükümet nezdinde tam olarak aklanması ise 1990 yılındaki iade-i itibarı ile gerçekleşti. Ülkesine uluslararası alanda birçok başarı kazandıran Çek atlet ölümünden sadece 10 yıl önce devleti tarafından aklanabildi. Ancak halkının gözündeki kahraman imajını hayatının hiçbir döneminde kaybetmedi ve dünyanın dört bir yanında birçok sporcu için ilham kaynağı olmayı sürdürdü.

Hiç yorum yok: