23 Şubat 2013 Cumartesi

Euroleague Top 16: 8. hafta

Fenerbahçe Ülker 60 - Regal Barcelona 99

Euroleague top 16'da üst üste aldığı iki galibiyetle 5 mağlubiyetin verdiği sıkıntıyı biraz hafifleten ve Türkiye Kupası'nı da kazanarak biraz moral bulan temsilcimiz Fenerbahçe, sahasında tek yenilgiyle grubun zirvesinde yer alan Barcelona'yı ağırladı.Saha ve seyirci avantajına sahip ekibimizin güçlü rakibine arıza çıkarmasını bekliyorduk hatta galip gelebilecek potansiyeli olduğunu düşünüyorduk.Artık kazanmaktan başka çaresi olmayan takımımızın o ruhsuz görüntüsünden kurtularak gerçek potansiyelini parkeye yansıtmasını beklemek taraftarların en doğal, en masumane hakkıydı.Ne yazık ki senaryo değişmedi.


Maçın ilk dakikalarında oyun başa baş oynanıyor gibi görünüyordu.Ancak Fenerbahçe ne kadar organizasyon dışı oynadıysa rakip Barcelona'da bir o kadar düzen içi hücum ediyordu.İlk 4 dakikadaki Mccalebb-Bogdanovic bire birlerinden yalnızca 2/7 isabet çıkınca ve pota altı müdafaasının rezalet olmasına istinaden Barça bir anda öne fırladı.Baskı altındaki oyuncularımıza tribünlerden de yeterli destek gelmeyince boş turnikeler bile kaçmaya başladı.Özellikle Andersen'in ribaunt pozisyonlarında ne topu izlemekle ne de box-out ile uzaktan yakından alakası olmaması rakibe ikinci şans sayılarını getirdi.Tecrübeli skorer Navarro, temsilcimizin bu uyuşuk hallerinden yararlanarak üst üste 3 sayı isabetleri buldu ve fark çift hanelere çıktı.Juan Carlos Navarro gibi bir oyuncuyu, onu yeterince yıpratacak sertlikte olmayan ve zaten hücumda üzerine yeterince yük binen Bogdanovic ile savunmaya çalışmanın mantığı ayrı bir tartışma konusu olmalı hele elinizde Sato ve Ömer varken.Ancak tüm diğer sorunlar arasında sadece ufacık bir ayrıntı olarak yer alabilir.İkinci çeyrekte kısaların bir şekilde direnç koymasına karşın uzunların pota dibinden kaçırdıkları tahammül sınırlarını herkes için zorladı( özellikle Oğuz 0/8 ile harikalar yarattı!).Burada vurgulanması gereken herhangi bir oyuncuyu hedef göstermek asla değil, mesele potaya 1 metre menzili olan adamların bu inanılmaz yüzdelerle hücum edemeyeceği.Her neyse.Bu da devede kulak kalır.
Hücumlarda girmeyen şutuna kafayı takan Mccalebb'in organizasyonsuzluğu ve vizyonsuzluğu aslında yüksek oranda koç Pianigiani'nin sorumluluğunda.Preldzic'in 18 dakikada 7 asist yaptığını düşünürsek farklı yorumlarda getirebiliriz.Unutulmamalıdır ki Preldzic saf kısa forvettir ve Nicola Vujcic ya da Sabonis falan değildir( sürekli 4 numarada değerlendirildiği yitirilen maçlar hakkındaki görüşüm).Barcelona'nın ekstra bir sertlik göstermemesine rağmen ikinci periyotta rekorlar kitabına girebilecek şekilde yalnızca 6 sayı atılmasını kim nasıl açıklayabilir?39 sayılık bir farkın oluştuğu maçın analizinde oyunun çok içinde kalamıyoruz.Sadece fark ne olursa olsun ciddiyetini koruyarak makine gibi işleyen düzeninden ödün vermeyen -kanımca bu yılın en büyük favorisi- Barcelona'yı ve Pasqual'i tebrik edebiliriz.



Artık Fenerbahçe Ülker'in bu gruptan çıkmaktan daha büyük dertleri var gibi görünüyor.Kaldı ki artık çeyrek finale kalması artık kısmen kendi elinde de değil.Kendi evinde ortalama 90 sayı yiyen takımın probleminin oyuncu kimyasında ve koçun stratejisinde olduğu söylenebilir.Görünüşte öyledir de.Ancak -diğer Türk takımları için de kısmen geçerli- son yıllarda bu branşa bu kadar yatırım yapıp milyon avrolar döken Fenerbahçe'nin, şubeyi tamamen tasfiye ederek kan değişikliğine gitmesi lazım gelir.İşin içinde Aydın Örs mü olur, Tanjevic mi olur(onunla da olmamıştı), Kutluay mı olur bilemem fakat bizim gördüklerimizi tanımlayamıyor olmamız parkenin çok ötelerinde sorunların olduğunu gösteriyor.

-OZAN KEBAPÇI


BC Khimki 87 - 56 Beşiktaş JK



F Grubu'nda henüz galibiyeti bulunmayan Beşiktaş, Khimki deplasmanında Euroleague gemisinde yelkenleri tamamen suya indirdi. Maçın sadece ilk periyodunda savunmada, üçüncü periyodunda da hücumda tek tük varlık gösterebilen Beşiktaş, özellikle savunmada tel tel döküldü. Aslında Beşiktaş, Top 16'nın ilk maçından itibaren bu seviyenin takımı olmadığını giderek daha kuvvetli bir şekilde bütün EL takipçilerine göstermişti. Takımın yetersizliğinin yanında, bu noktaya gelinmesinde eldeki malzemenin de ilk etaptaki verimliliği sağlayamamasının ve sürpriz bir şekilde Erman Kunter'in de bütünleştirici ve toparlayıcı etkisinin kaybolmasının büyük etkisi var. Muratcan Güler sezon başındaki kimlik belirleyen oyunundan oldukça uzak, Markota ve Vidmar bireysel açıdan ilerleme göstermelerine rağmen guardların etkisizliği sebebiyle onlar da gelişmişliklerini pek yansıtamadılar parkeye. Açıkçası şöyle bir gerçek de var; grup maçları bittikten sonra Beşiktaş'ın mutlaka takviye yapması gerektiğinden bahsetmiştik ama yapılan takviyelerin Cemal Nalga ve Daniel Ewing ile sınırlı kalması, onların da performanslarının sınırlı kalması dolayısıyla bu tablo pek de şaşırtıcı olmadı bizler için. Anlaşılan o ki, yönetimin kemer sıkma politikası, teknik kadronun ve oyuncu kadrosunun da performans azaltmasına sebep olmuş. Yönetimin bu hamlesizliği takıma pozitif biçimde de tesir edebilirdi; fakat işler hiç istemediğimiz gibi gitti. Şu noktada suçlayabileceğimiz kimse yok aslında; takım üzerine düşen misyonu yerine getirdi, Top 16'da da Barcelona ve Siena maçlarında fena iş çıkartmadılar, bu noktadan sonra da maçlara tamamen formalite icabı çıkacaklarını zannetmiyorum; hatta FBÜ gruplarındaki profili o kadar düşürdü ki, genel averaja baktığımızda iyimser bile olabiliriz.

-BERK ÇETİN



Anadolu Efes 63 - CSKA Moskova 60

Euroleague Top 16 E Grubu'nun zirvesinde yer alan temsilcimiz Anadolu Efes, üst sıralarda yer edinmek adına önemli rakibi CSKA Moskova'yı Abdi İpekçi'de ağırladı. Geçtiğimiz hafta sahasında yenilgisiz Madrid'i hakemlere rağmen deviren lacivert-beyazlılar, hem Top 16 turunun ilk maçında yenildiği rakibinden rövanşı almanın hem de galibiyet serisine bir yenisini ekleyerek zirve yarışındaki iddiasını arttırmanın peşindeydi. Rus ekibi ise heykeli dikilesi hocası Messina ile Viktor Khryapa'nın yokluğunu olabildiğince kayıpsız atlatarak ilk ikiden kopmamanın planlarını yapıyordu. Ligin en değerli uzunlarından Khryapa'nın eksikliğini maç içinde yaşamasını beklediğimiz CSKA'da kurt hoca Messina, Sasha Kaun ve Nenad Krstic'i ilk beşte başlatarak rotasyonunu farklı şekilde değerlendirme yoluna gitti.


İlk çeyreğe galibiyeti fazlasıyla istemenin aceleciliğiyle hücumlardan boş dönerek başlayan ekibimiz karşısında yıldız guard Milos Teodosic, dümeni hemen eline aldı ve yaptığı organizasyonlarla takımını bir anda öne taşıdı. Özellikle Kaun ile uyumu göze çarpan Sırp oyun kurucu, ilk 5 dakikada sadece Kaun'a 4 basket attırdı. Skor yapmaktan da geri kalmayan Teodosic'i -durdurmak ne kelime- yavaşlatamayan ekibimiz, verilen hücum ribaundları ve hücumda yapılan basit hatalara binaen oyunu geride götürmek zorunda kaldı. Dış şutlarda -ki maç boyunca sıkıntı yaşandı- isabet bulunamaması üzerine hücumlar penetrelere ve Semih'in bire birlerine kaldı. İkinci çeyrek tempoyu düşürerek sertliğin dozajını yükselten Efes, skor bulmakta zorlansa da en azından rakibin kolay basketlerine izin vermedi. Kerem Tunçeri'nin direksiyona geçmesiyle daha kolay pozisyon bulduk lakin o dış şutların gelmemesi, oyun dengelense de sayı farkının kapanmasını engelledi. Devre sonunda yapılan basit top kayıplarını iyi değerlendiren geçen yılın finalisti, farkı çift hane sınırlarında tutmayı başardı.
İkinci yarıya adeta kılıç kalkan oynamaya çıkan ekibimizin müdafaadaki gayreti, hücumun da kıpırdanmasıyla hemen tabelaya yansıdı. Lucas Gordon bu süreçte müthiş işler yaparak büyük katkı verdi. Oyunun şekli, izleyenler hatırlayacaktır, adeta 2010 Dünya Şampiyonası grup maçı olan Türkiye-Rusya mücadelesine benzedi. Aynı tempo, düşük skor ve takımımızın inanılmaz savunma gayreti... Üçüncü periyotta hücumlarda sazı iyice eline alan Teodosic dışında, CSKA'da kimsenin skor yapamaması onlar adına handikap yarattı. Efes cephesinde ise 3 sayı isabeti henüz gelmemişti ve bu işin üstadı olan Vujacic, omzundan sakatlanarak oyunu terk etmek zorunda kalmıştı. Sinan Güler oyuna dahil olarak rakibin tek skor opsiyonu olan Teodosic'i -sayı anlamında pek yavaşlatamasa da- yıprattı ve top kayıplarına sürükledi.Rakip pota altında kolay basketleri kaçırınca fark ancak 5 sayıya inebildi. Son çeyrekte de muazzam savunmasına devam eden ekibimiz, Jamon Lucas önderliğinde skor bulmaya başlayınca fark kısa sürede eridi. Oyunun ve tabelanın ilk kez kafa kafaya geldiği bu anlarda izleyicilerin kulağına kemik sesleri gelmeye başladı. Ciddi anlamda maçın tansiyonu ve sertliği çok başka seviyelerde rücu bulabilecek türdendi. Nihayet Tunçeri bitime 2.5 dakika kala ilk 3 sayılık basketimizi atarken skorda da önde kalmamızı sağladı. Teodosic'in insanüstü çabası tek kişilik resitale döndüğünden -takımın diğer skor opsiyonları Krstic, Weems ve Erceg toplam 5/24 attılar- Efes'in savunma konsantrasyonu aşağı inmedi ve Farmar'dan da gelen üçlük sonrası oyun lehimize döndü. Taktik faullerle geçen sürecin ardından Teodosic ve Erseg son toplardan yararlanamayınca temsilcimiz, çok çok önemli bir galibiyete imza atmış oldu.


CSKA'nın ikinci yarıdaki 26 sayısının 18'ini atan Teodosic'in hakkını verelim ancak tek kişinin bu seviyelerde maç kazanamayacağını söylemeden geçemeyiz. Efes adına ise Gordon 14 sayı 11 ribauntluk müthiş katkı verdi. Kerem Tunçeri ve Jordan Farmar'da son çeyrekteki hamleleriyle galibiyette önemli faktör oldular. Semih Erden ise ilk yarıda oldukça ezildiğimiz çember altı mücadelesini ikinci yarı bambaşka bir noktaya çekerek pota altını kararttı. Efes oldukça değerli bir galibiyet daha alarak serisini 7 maça çıkardı ve üst sıralardaki iddiasını sürdürdü.

Hiç yorum yok: