12 Aralık 2012 Çarşamba

İnsan insanın vicdanı olur mu?

Geçtiğimiz haftasonu, Ahmet Cömert Spor Salonu'nda Beşiktaş ile Galatasaray'ın erkek takımları arasında oynanan ve yarım kalan tekerlekli sandalye basketbol müsabakasında her yıl futbol sahalarında birkaç kez meydana gelen holigan şiddetinden pek de farkı olmayan olaylar yaşandı; Beşiktaşlı taraftarlar Galatasaray bayrağını yırttılar, karşılıklı sataşmalarla ortam iyice alevlendi, ve sonrasında kapalı ortamda sıkılan biber gazları, havada uçuşan küfürler ve bozuk paralar, saha içine inip sporcuların materyallerine yansıyan fiziksel şiddet, ve niceleri...
Malumunuz, futbol müsabakalarında ezeli rakiplerin aldıkları ''deplasmana taraftar götürmeme'' kararı sonrası, kapalı spor salonlarında artık bu tür olaylara çok daha fazla tanık olmaya başlamıştık; zira geçen seneden beri işleyen deplasman yasağının acı bir sonucu bu; spor salonlarında kolluk kuvvetini biber gazı sıkmaya mecbur eden kişiler çoğunlukla tribünlerde deşarj olmaktan mahrum kalan futbol taraftarları oluyor. En büyük çekişme sahnesi futbol arenası olan holiganların er meydanları ellerinden alınınca kağıttan uçak yapma derbisini bile kavga unsuru haline getirebiliyorlar. Ama haklarını yememekte fayda var; sayelerinde Türkiye genelinde düzenli takipçi sayısı 1000'den fazla olmayan(konunun hassasiyeti yüzünden fazla iyimserim) tekerlekli sandalye takımlarının varlığından haberdar olabiliyoruz!


İki kulübün ağız birliği ederek yaptıkları kınama açıklamasının da külliyen göstermelik olduğunu ilerleyen günlerde görmüş bulunduk. Galatasaray Kulübü'nün olaylardan sonra taraftarlarını ''önce karşı taraf başlattı'' diye savunarak ihaleyi Beşiktaş'a yıkmaya çalışmasına ve ''bunu yapanlar bizim taraftarlarımız olamaz'' diyerek işin içinden kendini inkar etme yöntemiyle tamamen sıyrılma çabalarına diğer kulüplerin daha önceki davranışlarından da alışkınız(yine geçtiğimiz pazar günü Kayserispor ile karşılaşmak için stadyuma giderken Fenerbahçe'nin takım otobüsü taşlanınca Kayseri başkanı aynı açıklamayı yapmıştı). Ama bu da başka bir yazının, uzunca yazılması gereken bir konusu.
Biz gelelim asıl meseleye: Futbol ve basketbol sahalarında uzun zamandır görmeye alışık olduğumuz bu olaylar, hangi sebeple vicdanımıza bu kadar dokundu da bir anda iki ezeli rakibi bile ortak basın açıklaması yapmaya teşvik etti? Cevap: Tekerlekli sandalye. Sahaya çıkan sporcular fiziksel açıdan kısıtlı ve sınırlı olunca(dolayısıyla acınası durumda olunca), bütün spor kamuoyunu, bir türlü farkına varmakta zorlandığımız o çirkin ikiyüzlülüğe iteledi. Çoktan verilmiş olması gereken kolektif tepkiler, birkaç tekerlekli sandalye kırılınca ortaya çıktı. İşin içine tekerlekli sandalye girince, birbirini olayları başlatmakla suçlayan taraftarları ''bari tekerlekli sandalye maçında bu tartışmayı yapmayın, bu işin taraftarlığı olmaz, ayıptır'' diyerek yapılanları bir başka ayıpla örtmeye çalışanlar da oldu. Samimiyete bakar mısınız!

Bu olaylar aslında toplumsal hayatımızdaki çeşitli sınıfsal farklılıkların arasındaki görünmez duvarlardan kaynaklanan yabancılaşmadan çok da farklı değil. Mevzubahis kolu, bacağı olmayan(ya da kısıtlı olan), cebinde daha az parası olan, daha 'utanılacak' meslek gruplarına dahil olan insanlar olunca, kalbimiz bir anda yumuşayıveriyor, onlara yapılan haksızlık ve kötülüklere verdiğimiz tepkiler normalin on katı büyüklüğünde oluyor. Kitlesel olarak yanlış yapılanmış bir vicdan gösterisine giriveriyoruz. Kadınların voleybol ya da basketbol müsabakalarında bu tür olaylar yaşanınca da, kadın olmalarından mütevellit abartılı bir tepkiselliğe bürünüyoruz.


Kaba kuvvet ve saldırganlık tekerlekli sandalye maçında ya da kadınların maçlarında ortaya çıkınca daha ayıp ve utandırıcı olmamalı, biz bir türlü bunun idrakına varamıyoruz. Holiganizm olaylarını cereyan ettikleri platformlara göre değerlendirmek, ''Hoooop aile var!'' diye bağıran ataerkil ve sözde ahlaklı toplum/birey yapısının bir ürünü olmaktan öteye gidemiyor. Bu saçma ve acınası(aynı zamanda gülünesi) tavır yüzünden, sevgili Umut Sarıkaya ekmeğinden olmuyor; o iyi oluyor işte!

Hiç yorum yok: